-59-

283 26 14
                                    

(Önceki Akşam)

Nehar'dan 🖊

İki sene önce birisi benim karşıma geçip, Hazar'a karşı şu anda hissettiğim şeyleri bir başkasına hissettiğini anlatsaydı, güler geçerdim. İnandırıcı bulmazdım çünkü. Onu tanıyana dek bana bütün sevgililik ilişkileri ve romantik duygular avam gelirdi, bu tarz şeyler yaşayanları küçümserdim hatta.

İnsan hep 'yapmam' dediğiyle sınanırmış hayatta meğer.

Arabamı zar zor sürebildiğim çamurlu yolda ilerlerken, tamamen batmasına ramak kalan güneşin zayıf ışıkları bu fakir kasabayı aydınlatmaya yetmiyordu. Yine gelmiştim evet. Ama bu kez oyun da yoktu, yalan da. Hiçbir maskenin ardına saklanmadan çıkacaktım karşısına. Çünkü birkaç gün sonra karşısına çıkabileceğim bir bağımız bile kalmayabilirdi.

Biten okulla birlikte kendimi bilmediğim gibi, onun da ne yöne savrulacağını bilmiyordum. Belki de son şansımızdı bu bizim.

Öyleyse son şansı sonuna kadar zorlardı Nehar Bovase.

Buraya gelmeden bir sürü şey kurdum kafamda. Tüm ihtimalleri değerlendirdim, verebileceği tepkileri nasıl karşılayacağımı bile tasarladım. Ne yapacağımı bilmez bir halde değilim, tabi onu görünce tüm bunları unutmazsam.

Çantamın içinden telefonumu çıkardım ve Hazar'ın numarasını tuşladım -parti görevini bahane edip zamanında numarasını almıştım, aklımı seveyim. Çok geçmeden açmıştı.

"Nehar?"

"Hazar, nasılsın?"

"İyiyim, teşekkürler de halimi hatrımı sormak için aramadın herhalde?"

"Hayır, mahallene geldim. Konuşmak için evine mi geleyim diye soracaktım."

"Ne dedin sen? Nehar senin yine amacın ne?"

"Sakin ol Hazar, bu kadar panik yapmanı gerektirecek bir durum yok."

O telefonun ucundan bıkkınca bir nefes bırakırken ben bu haline gülmeden edememiştim.

"Evime gelme sakın. Geçen gün konuştuğumuz su kanalının oraya geliyorum."

"Nasıl istersen."

Arabayı kenara çektim, kapıyı açarken çekinerek uzattım ayağımı dışarı. Neyse ki bu kez tedbirliydim, uzun çizmeler giyinmiştim ve ayağımın altındaki yumuşak çamur en azından kıyafetlerime bulaşmayacaktı. Kanalın oraya gittiğimde Hazar'ı gördüm, benden önce gelmişti. Yüzü asık, düşünceli ve memnuniyetsiz bir tavrı vardı. Bense bunun aksine onu görebildiğim için gülümsüyordum.

Hava tamamen kararmıştı, mahalledeki sokak lambasının cılız ışığı ortamı aydınlatmaya tam olarak yetmese de en azından etrafı ve birbirimizi görebiliyorduk.

"Beni gördüğüne çok sevinmiş gibisin Hazar Menas!" dedim kocaman sırıtarak.

"Yaa, ne demezsin. Evet Nehar seni dinliyorum?"

Dudaklarımı birbirine bastırıp yavaşça bir nefes bıraktım. Ben hiç çekingen bir insan değilim ki, niye söze nasıl gireceğimi bilmiyorum şimdi?

Ona doğru birkaç adım daha atıp yakınlaştım.
"Hazar ben seninle bir kez daha, yani belki son kez... Konuşmak istiyorum. Bildiğin şeyleri."

Sıkılmış görüntüsünden bir gram eksiltmedi, gözlerini yan tarafa çevirip kanalın üzerinden uzaklara baktı.
"Kaç kez aynı şeyleri söylemem gerekiyor?"

"Hazar okul bitiyor artık, biliyorsun. İki yıldır birbirimizi her gün görüyorduk, bundan sonra ne kadar görebileceğiz bilmiyoruz. Bildiğim tek bir şey var, ben seni görmeden yapamam."

CESARET MADALYONUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin