-39-

469 34 0
                                    

Dört bir tarafım yüzlerce metre yükseklikten aşağı düşme tehlikesi, en ortada ben, etrafımda olur olmadık bir yığın eşya. Esen şiddetli rüzgar biraz daha hafif olsam beni aşağı düşürmeye yetebilirdi. Lotanas şu anda tam manasıyla ayaklarımın altındaydı, binalar, yapılar, nehir, her şey küçücük kalmıştı. Bir gökdelenin tepesinde manzaranın böyle olacağının bilincindeydim zaten.

Oldum olası yükseklik korkusu yakınımdan bile geçmemişti. Aksine şu an huzurlu hissediyordum, şehrin en yüksek noktasında tek başımaydım. Elimi çabuk tutmam gerektiğinin farkındaydım, hava karardığında burası yetersiz ışık alabilirdi. Önce yakınımdakilerden başlayacaktım. Birkaç yere monteli demir kutunun kapaklarını sırayla açtım, içlerindeki ıvır zıvırları karıştırdım. Sonra yere gelişigüzel atılmış muşambayı kaldırıp altına baktım, yoktu. Kırmızı taşları bulma ihtimalim düşme tehlikesinin yüksek olduğu kenarlardaydı.

Kendimden emin adımlarla tam karşıya ilerledim. Çöp konteynırına benzeyen metal, dikdörtgen kutunun oldukça ağır kapağını tüm gücümü kullanarak iki elimle açtım. İçi ağzına kadar doluydu. Aklıma gelen şeyle altına doğru baktım, dört adet tekerlek vardı. Bu şekilde içini karıştırırsam kayarak aşağı düşmesi olasıydı. Kenarına geçip iki elimle arkasından baskı uygularak ağır kutuyu yere düşürmeyi başardım. Sonra tekerleklerini kavrayıp tepetaklak ederek içindeki her şeyi boşalttım ve kutuyu kenara attım.

Bu gerçekten de çöp kutusuydu.

İçinden kötü kokular yükselmişti ve asla dokunmak istemeyeceğim şeyler vardı. Yine tiksindiklerimle test ediliyordum.

Yere çömelip ellerimi belime yerleştirirken çaresiz hissediyordum.

Beynim beni kendime getirtmek için Nehar'ın madalyon oluşturulurken söylediklerini gözümde canlandırdı. Benim başarısız olduğumu vurgulayıp küçümsemişti, gerilim filmi seyreder gibi o anda yaşadıklarımı dışarıdan izledim, ilk kez duyuyormuşçasına utandım.

Kazanma arzum her şeyden ağır basacak kadar motive olduğumda yerdeki yığını karıştırmaya başladım. Islak, karton bir zarf gözüme çarptı. Alıp açtığımda yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu, içinde parıl parıl parlayan kırmızı taşlar, onları almam için bekliyordu.

Vakit kaybetmeden alıp montumun fermuarlı cebine sıkıştırırken azmim iyiden iyiye artmıştı. Bu kez her şey daha güzel olacaktı.

Kenardaki bir diğer siyah dikdörtgen şeye ilerledim, yanına geldiğimde dışarı bakan kısmında çekmeceler olduğunu görmüştüm. Önce oynatmaya, içeri doğru çekmeye çalıştım fakat bu mümkün değildi. İçinde her ne varsa gücümün yetmeyeceği kadar ağırdı. İlk çekmeceyi açtım, envai çeşit tamirat aleti vardı. Karıştırıp kapattım. İkinci çekmece ismini bilmediğim bir kumaştan yapılmış bezlerle doluydu, hepsini çıkardığımda yine aradığımı bulamamıştım. Üçüncü çekmece bomboştu. Sıra son çekmeceye geldiğinde yere çömelip çektim, açılmamıştı. Tüm gücümle tekrar denedim, hiçbir şey farketmedi. Gözüm kulpun tam arkasındaki kilit yerine takıldı. Kilitliydi, ve kim bilir anahtar neredeydi.

Ayaklanıp etrafa bakınırken o çekmecede taş olduğuna emindim, içimdeki hisler beni yanıltmıyorsa. Ki buraya geldiğimden beri hiç yanılttığı da olmamıştı.

Olabilecek her yeri dakikalarca aradım, büyükçe bir dolabın içini karıştırdım, kaldırıp altına bakacakken aşağı düşme tehlikesi atlattım. Yoktu. Anahtar olmadığı gibi başka taş da yoktu. En ortada duran kutulara yeniden baktım, çekmeceleri belki gözden kaçırmışımdır düşüncesiyle kurcaladım.

Ellerimi belime koyup başımı gökyüzüne doğru kaldırdım, gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıp verdim. Umutsuzluğa kapılıyordum ve çok yorulmuştum. Gökdelenin tepesinin orta yerine geçerek yere oturdum, sırtımı bir kutuya yaslayıp dizlerimin etrafından ellerimi kenetledim. Başımı da yaslayarak gözlerimi kapattım. Rüzgar şiddetini iyice arttırmıştı, ayağa kalksam muhtemelen yürümekte güçlük çekecektim. Ki yürünecek bir durum da yoktu, her yere bakmıştım.

CESARET MADALYONUWhere stories live. Discover now