-14-

600 50 2
                                    

Sonunda bütün öğrenciler testi bitirmişti. Bilge Perker, yanında son derece gururlu duran Nehar ve mutlu görünen Hazar'la birlikte arazinin ortasında duruyordu. Biz ise sekiz öğrenci karşılarında dizilmiştik. Her şey apaçık ortadaydı, sadece prosedür gereği olan açıklamayı bekliyorduk.

Ellerimi önümde kenetlemiş, gözlerimi ellerime indirmiştim. Gergince parmaklarımla oynuyordum. Hemen yanımdaki Baybars'ın öfkeli soluk seslerini duyuyordum, muhtemelen bu durumdan beni sorumlu tutacaktı. Fakat elimden hiçbir şey gelmezdi. İki ihtimalli bir testte kaybetmek, kazanmak kadar olağandı ve bu beni suçlu yapmazdı. Çünkü kazanmak için gücümün sınırlarını zorlamıştım. Pes etmemiştim, elimden gelenin fazlasını yapmaya çalışmıştım. Şu an çektiğim acılar da bunun ispatıydı. Bu konuda asla suçlama kabul etmezdim çünkü yapabileceğim kadarını yapmıştım ve içim rahattı.

Öğrencilerin birçoğu yara bere içindeydi. Bazılarının görüntüleri ise adeta butona basıp testi tamamlamadıklarını bağırıyordu.

"Bugünkü testte beni hayal kırıklığına uğratanlar gibi olumlu anlamda şaşırtanlar da oldu." diyerek söze girdi Bilge Perker. Bakışlarımı yüzüne çevirdim.
"Hayat, cesurları sever. Siz ne kadar cesaret gösterirseniz, o kadar iyi bir yaşantıya sahip olursunuz. Korkaklar hiçbir zaman zafere ulaşamaz, kaybetmeye mahkumdurlar."

Öyleydi, korkan insan başarabileceği şeylerden bile vazgeçebilirdi. Karşısına çıkan her engelden çekinip kendi kabuğuna esir olurdu. Hayatta her zaman geçerliydi bu kural. Ne kadar cesaret gösterirseniz o kadar başarıya yaklaşırdınız. İnsanların çılgınca bulduğu şeyleri hayata geçirebilirseniz onlar size imrenirlerdi. Hedefleriniz için, istekleriniz için, ulaşmaya çalıştıklarınız için yapabileceğiniz en iyi şey cesur olmaktı. Korkuları yenerek adım atılırdı başarıya giden yolda.

Bilge Perker ellerini iki yana açıp o ikisini işaret etti.
"Ve bugünün en cesur olanları, kazananları, Hazar Menas ile Nehar Bovase oldu."

Diğer öğrenciler bir zorunluluk gibi bu anonsu alkışlamaya başladılar. Onlarla birlikte alkışlamadığımı kısa süre sonra farkettim ve ellerimi kaldırıp yavaşça birbirlerine vurdum. O esnada Hazar'la göz göze geldik, yüzüme bir şeylere anlam vermeye çalışır gibi bakıyordu. Bense kendi içimde verdiğim savaştan dolayı yüzüme yansıyan ifadeden bihaberdim, sanırım üzgün duruyordum.

Bunun kesinlikle Hazar'la bir alakası yoktu. O mutlu olmayı sonuna kadar hakediyordu ve bu öğrencilerin arasında en çok onun kazanmasına sevinirdim. Mutsuzluğum kaybetmenin verdiği tatminsizlik duygusundandı. Elbette Hazar'ın da kazanmasını isterdim ama kaybetmek amacıma giden yolda önüme taş koyardı. Amacıma ulaşamamak ise bütün hayatımı mahvederdi.

Baybars'ın ellerinin hala arkasında bağlı olduğunu farkettim. En yakın arkadaşını alkışlamaya lüzum görmemişti. Belki bu yönden benziyorduk fakat onun bencilliği, benimkinden çok çok üstteydi. Bunu bir kez daha anlamıştım.

Bilge Perker siyah gömleğinin yakasındaki aynı renk kravatı düzelttikten sonra yeniden söze girdi.
"İkinci çift Vera ve Baybars olurken, üçüncüler ise Yirant ile Mioset oldu. Sizler bugünkü testi kazanamasanız da kaybetmiş sayılmıyorsunuz. Dereceye girdiniz."

Hemen yanımdaki lacivert saçlı erkek gibi giyinmiş olan Mioset, takım arkadaşı Yirant'ın omzuna elini koydu ve birbirlerine bakarak gülümsediler. Bu habere sevinmişlerdi, bizim aksimize. Baybars'ın duruşunda hiçbir değişiklik olmadı, ben ise kafamı kaldırıp yüzüne bile bakmadım. Ne hissettiğini sezebiliyordum. O da bu haberle tatmin olmamıştı, hala öfkeliydi.

"Şimdi Nehar ve Hazar'a dövmelerini verme zamanı. Vera, böyle gel."

Sıkıntıyla derin bir nefes alıp verdim ve gözlerimi yere dikip yanlarına gittim. Bilge Perker'in tam karşısında durmuştum. Nehar'ın bana baktığının farkındaydım ve yüzüne bile bakmak istemiyordum, muhtemelen bana dünyanın en muhteşem insanıymış gibi kibirli bakışlar atıyordu.

CESARET MADALYONUWhere stories live. Discover now