-41-

441 32 1
                                    

Saat 21:00. Baybars'ı en son görüşümün üzerinden tam 2 saat geçti. Arabayla uzaklaştığından beri ne aradı, ne de geldi. Yalnız kalmak istiyordur, bunaltmayayım diye düşündüğüm için aramamıştım hiç. Ama artık iyiden iyiye canım sıkılmıştı bu duruma. Nerede, ne yaptığını öğrenmeden rahat edemeyecektim.

Cep telefonumu bulup hemen numarasını çevirdim. Çok geçmeden açmıştı.
"Vera?"

"Baybars, neredesin?"
Sesim benden bağımsız telaşlı çıkmıştı.

Nefes verişinin telefonuma ulaşan hırıltılı sesini duydum. Ardından cevapladı.
"Geldim, kapıdayım."

Telefonu kulağımdan indirmeden koşar adım kapıya gittim, hızla açtığımda karşımda duruyordu. İkimiz de aynı anda kulaklarımızdaki telefonları indirdik.

Sıkıntılı görünüyordu, yaşadığı olayın etkisinden çıkamamıştı hala.

"İyi misin? Yüzün beyazlamış sanki, ne derler, rengin kaçmış. Bir şey yedin mi?"

"İçeri girebilir miyim?"

Kapıyı sonuna dek açıp kenara çekildim.
"Tabi ki."

İçeri girdiğinde kapıyı kapattım. Soluk bir hali vardı gerçekten, ve bu zaten var olan endişemi katlamıştı. Koltuğa geçip sakince otururken, sakinliğindeki kederi fark ettim. Kırıp dökmesinden, bağırıp çağırmasından bin beterdi bu.

Yanına geçip yüzümü ona dönerek oturdum, gözleri yerdeydi ve kırgınlık hakimdi yüz hatlarında.

"Baybars..." dedim, gerisini getiremedim. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum çünkü. Kelimeler son derece yetersizdi. Aslında bir sürü şey hissediyordum içimde; böyle üzgün olmasın istiyordum, gerekeni yapıp onu güldürmek istiyordum fakat olmazdı.

Usulca bir nefes alıp verdiğinde göğsü kabarıp indi.
"Nasıl yapar?"

Nasıl yapar... Demek ki, saatlerdir bu cümle kurcalıyordu beynini ve çıkamamıştı içinden. O bunu bi'nevi ihanet olarak görüyordu, en yakınının düşmanını sevmesi olarak. Ama haksızdı.

"Biz nasıl yaptık?"

Bana çevrildi gözleri, neyden bahsedeceğimi anlamışçasına kaşları çatıldı.

"Biz de birbirimizden nefret ediyorduk, düşman olarak görüyorduk, öyle değil mi? Ama şimdi durum ne kadar farklı."

"Nehar ve sen, asla ben ve o aşağılık Maheva gibi olmadınız. Nehar'ın seninle olan ilişkime laf etme hakkı yoktu."

"Emin misin? Nehar benden o kadar nefret ediyordu ki, sırf bana zarar verebilmek için kolunu kırdı. Ama senin bana karşı olan hislerin değiştiğinde bize tepki göstermedi."

Önce düşünür gibi oldu, sessiz kaldı. Sonra kaşları iyice çatıldı ve başını iki yana salladı.
"O beni tanıyordu, ben böyle bir şeye anlayış göstermem. Yapmamalıydı."

"Baybars sevmiş sadece. Öyle uzaktan, kendi içinde sevmiş. Sırf senin için hep gizlemiş kız. Hatta sen böyle tepki gösterince bana 'Hazar hiçbir şey bilmeyecek, Baybars'ı kaybedemem,' dedi."

Cevaplamadı, sadece başını tekrar iki yana sallamakla yetindi.

İnatçı keçi.

Anlaması gerekiyordu, üzerine gitmekten geri durmadım.
"Eğer Nehar, ilişkimizi öğrendiğinde senin gibi bir tepki verseydi, sen ne yapardın? Benden mi, yoksa ondan mı vazgeçerdin?"

"Ben bana sırtını dönmeyen hiç kimseden vazgeçmem Vera. Böyle bir durumda benimle bağlarını koparsaydı, ben değil, o vazgeçmiş olurdu."

CESARET MADALYONUWhere stories live. Discover now