-18-

572 47 1
                                    

Sayısal dersin son dakikalarındaydık. Öğretmen hiç anlamadığım karışık formüller ve denklemlerden bahsederken benim gözüm bir türlü geçmek bilmeyen saatteydi. Baybars'la okuldan sonra çöplüğe gidecektik. Neyle karşılaşacağımızı bilmesem de bu durumla ilgili hissettiğim tek şey heyecandı.

Üzerimde dakikalardır rahatsız edici bakışlar olduğunu hissediyordum, usulca kafamı o yöne çevirdim. Gördüğüm kişi yine Kafser'di ve gerçekten bana bakıyordu.

Bana aşık herhalde.

Ciddi ciddi bu ihtimali düşünmeye başlamıştım, belki de bu onun duygularını dışa vurma yöntemiydi. Bölümümüz harici dersleri Zeka Sınıfı'yla birlikte işliyorduk. Ben orta sıranın en arkasında otururken o ise pencere kenarında benim gibi arkada oturuyordu. Her zamanki gibi başına kapşon geçirmişti, sessizdi ve oldukça garip görünüyordu. Kaşlarımı çatarak ellerimi ona doğru eğildim. Bakışlarını bir an olsun kaçırmıyordu.

"Benden bir şey mi istiyorsun?"

"Hayır." dedi donuk ifadesiyle.

"Niye bakıyorsun o zaman?"

"Vera Serkıran!"
50 yaşlarındaki kadın öğretmenin yüksek tondaki sesiyle doğrulup mahcup bir şekilde ona baktım. Boğazını yavaşça temizleyip daha sakin devam etti.
"Dersi dinleyelim lütfen."

Dinlesem anlayacaktım sanki. Tahtaya formül yazmıyor resim çiziyordu mübarek.

Can sıkıntısından ölmemeyi başarıp sonuna kadar direndiğim ders bitince, öğretmenin peşinden öğrenciler de dışarı çıkmaya başladılar. Yerimden heyecanla kalkıp kot gömleğin üzerine geçirdiğim siyah kazağın belini düzelttim. Sınıf askılığındaki montumu da alıp giyindikten sonra çantamı omzuma taktım.

Baybars kapının orada durmuş telefonunu karıştırıyordu, yanına vardığımda başını kaldırmadan gözlerini çevirerek yüzüme baktı.
"Gidelim."

Başımı salladım ve yan yana kapıdan çıktık, hiç konuşmadan okulun otoparkına kadar yürümüştük. Az sayıda araç vardı ve bunlardan bir tanesi gözüme takılmıştı. Baybars, tam da o fark ettiğim araca yöneldi. Parıl parıl parlayan, siyah bir spor arabaydı bu. Yakışıklıydı, evet, gerçekten bu araba yakışıklıydı. Ve kendisine ilk görüşte aşık olmuştum.

Baybars cebinden anahtarı çıkarıp düğmesine bastığında araba, kapılarını karizmatik bir sesle açtı. O sürücü koltuğuna geçerken ben de incitmekten korkarak yavaş hareketlerle yanına geçtim. İç döşemesi bordoydu, siyah koltuklarında da yine bordo çizgiler vardı. Hayatımda gördüğüm en güzel şeylerden biriydi.

Muhtemelen, Baybars'ın en sevdiği iki renk siyah ve bordoydu çünkü evinde de bu renkleri görmüştüm.
Cesaret Sınıfı'nın renkleri.

Arabayı çalıştırıp okuldan çıkarken profesyonelce kullandığını düşünmüştüm.
"Ehliyetini yeni mi aldın?" diye sordum kendimi tutamayarak.

"Neyi?"
Yandan gördüğüm yüzünde kaşlarını çattığını farkettim.

"Dünyada araba kullanabilmek için bir sınava girip kazanarak ehliyet almak zorundasın. Ehliyet için de 18 yaş sınırı var. Bu yüzden sordum."

"Burada da 16 yaşından büyüklerin girebildiği bir sınav var. Kazananlara bir belge veriyorlar, o olmadan kullanılmıyor."

Yola çıktıktan bir on dakika sonra yağmur serpiştirmeye başlamıştı. Silecekler cama düşen damlaları hızla yok ediyorlardı.
"Nehar o bahsettiğin köye gidiyor mu?" dedim sessizlikten sıkılıp.

"Evet, o da şu an yolda."
Baybars arabayı sağa çekerken anlam veremeyip etrafıma bakındım, gelmiş olamazdık.
"Ben kendime bir hamburger alacağım, acıktım. Yer misin?"

CESARET MADALYONUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin