Bölüm 55

2.4K 95 40
                                    



Bölüm şarkısı: Fleurie-Hurts Like Hell


Keyifli Okumalar....


55. Bölüm


Yağmur çisem çisem yağarken taşlı yolları ıslatıyordu. Minik yağmur damlalarının taşlı zeminde çıkardığı huzur dolu sesle birlikte sevdiğime doğru yürüyordum. Sıra sıra dizili mermer taşlarını geçerken kim bilir ne hikayeleri barındırıyor diye düşünmekten kendimi alamadım. Belki de onlarda birinin hayatında unutulmaz bir iz bırakmışlardı. Sevmişler, sevilmişlerdi. Acılar çekip mutlu olmuşlardı. Tıpkı bizim gibi... Her hayat gibi... Her yaşam bir gün son bulacaktı elbette. Bir gün biz de o toprağın altında olacaktık ama insan bunu kabullenemiyordu. Sevdiğini kaybetmeyi hiçbir zaman kabullenemiyordu.

Yağan yağmur yüzümü ıslatırken acımı taşıyan gözyaşlarım da yağmurlara karışıyordu. Ağır adımlarım karşımdaki yazıyla anında donakaldı. Beyaz mermer taşın üzerinde kalın harflerle "Çağrı Gürmen" yazıyordu. Ona her şey yakışırdı ama bu yakışmamıştı. Ona ölüm hiç yakışmamıştı.

Gözlerimi sımsıkı kapatıp mezar taşına arkamı döndüm. Evet onun öldüğünü biliyordum ama içimdeki bir şey sürekli bunu inkar ediyordu. O asla seni bırakmaz diyordu. Seni bu acılarla baş başa bırakmaz diyordu ama o mezar taşı o içimdeki sesi öldürmüştü. Gerçekler acı derlerdi ama bu gerçek acıdan bile beterdi. O gerçek benim hayatımı sonlandırmıştı.

Kolumda hissettiğim dokunuşla gözlerimi araladım. Gözyaşlarımın izin verdiği ölçüde gördüğüm yüzle acıyla kıvranan bedenimle "Ben... Ben yapamam..." diye fısıldadım.

Doruk bir arkamdaki mezara bir de bana bakıp duruyordu. "Üzgünüm prenses ama bunu yapmak zorundasın" dediğinde başımı iki yana sallayıp gözlerimi kapattım. Doruk kolumdan tutup sımsıkı sarıldığında daha fazla tutamadığım hıçkırıklarım mezarlıkta yankılanmaya başladı. Ona veda etmek istemiyordum. Onu bu soğuk yerde yapayalnız bırakmak istemiyordum. O zaten bütün hayatı boyunca yalnızdı. Daha fazla yalnız kalmasını istemiyordum.

Hıçkırıklarım sessiz iç çekişlerine döndüğünde Doruk başımı kendine çevirip gözyaşlarımı sildi. Gözlerimle ona beni buradan götürmesi için yalvarıyordum.

"Ona veda etmek zorunda olduğunu sende biliyorsun Masal! Ona bunu borçlusun..."

Derin bir nefes aldıktan sonra arkamı dönerek titrek adımlarımla mezarın yanına geldim. Beyaz renk normalde iyi şeyleri bize hatırlatırken mutlu ederken bu sefer mutlu edemiyordu. Titreyen elimi mermere değdirdiğimde gözlerimi gökyüzüne çevirdim. Kalbim paramparçaydı. İçim kan revandı. Dizlerimin üstüne oturarak nemli toprağa elimi koydum. Hissettiğim soğukluk tüm bedenimi ele geçirdi. Dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdıktan sonra gözlerimi sıkıca kapatıp derin bir nefes aldım. Güçlü olup en azından ona hak ettiği vedayı yapabilmeliydim. Ne kadar zor olsa da onsuzluğu kabullenip bebeğimizle geri kalan hayatımı güzel bir şekilde geçirmeliydim. En azından o bunu isterdi biliyorum.

Yağmurla ıslanan toprağın kokusu ciğerlerime dolduğunda içim biraz huzurla doldu. Sanki az da olsa onun kokusunu alabilmiştim. Gözlerimin önünde gülen yüzü canlandığında zar zor kazandığım kontrolümü tekrardan kaybetmiştim. Gözlerimden sessiz yaşlarım boşalırken gözlerimin önünde canlanan bir anı uzun zaman sonra yüzümde buruk bir gülümseme oluşmasını sağlamıştı. O kazadan sonra ilk defa gözlerimin önünde o görüntü belirmeyip mutlu olduğumuz bir anı canlanmıştı.

BAY EGO YIĞINIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin