Bölüm 23

4.3K 165 25
                                    


 

23. Bölüm


 

3 harf tek kelime...

Aşk...

Bu duygu beni Çağrı'yla tanıştığımdan onun o eşsiz gri gözlerinde kendimi kaybettiğimden beri hayatımı alt üst eden duyguydu. Onunlayken bir gün hayatımda yaşadığım en güzel gün derken ertesi günü en berbat gün olarak ilan edebiliyordum. Çağrı Gürmen hayatımı tepe taklak etmişti. O hayatımdan çıktığını zannediyordu fakat kalbim buna izin vermiyordu. Beynim onu unutmam gerektiğini söylerken kalbim beynime ve mantığıma isyan bayrağını çekiyordu. Eşi benzeri olmayan gri gözlerin herhangi bir dokunuşuyla pır pır atarak içeride kendi özerkliğini ilan ediyordu. O kadar sesli atıyordu ki kalbim mantığımın sesini susturabiliyordu. Bu beni korkutuyordu. Bir bilinmezliğe doğru yol alıyordum....

Geçen okuduğum bir yazıda aşkın karşıdaki insanı özgürce sevebilme durumu olduğu yazıyordu. Eğer bir insanı seviyorsak onun kanatlarını kırmadan özgürce uçmasına yardımcı olmalıymışız. Gerçek sevgi tam olarak da böyle olmalıymış. Ama burada unutulan asıl konu gerçek sevginin ne olduğu? Bunu nasıl ve neyle ölçüyoruz ki? Belki birisi kendi sevgisini gerçek bulurken karşıdaki onun sevgisini gerçek bulmuyordur. Belki de bizim durumumuzu en iyi açıklayan durum buydu. Ben Çağrı'yı gerçekten sevdiğimi hatta ona aşık olduğumu düşünüyordum. Peki Çağrı benim duygularım hakkımda ne düşünüyordu? Belki o benim duygularımı gerçek bulmuyordu. Çağrı'nın çevresi o kadar yapay insanla doluydu ki bu olasılık gayet de mantıklı görünüyordu.

Ben Çağrı'ya hiçbir zaman net olamamıştım. Bir gün ona seni seviyorum derken ertesi gün ona bağıra bağıra nefret ettiğimi söylemiştim. Çağrı'nın benden uzak durması ve kalbimi kırmasının en mantıklı açıklaması buydu. Ben daha kendi duygularımdan emin değilken ondan bana karşı net olmasını istiyordum ama unuttuğum en önemli konu şuydu ki Çağrı yaralıydı. Onun kalbi derin yaralarla doluydu. Geçmişte o kadar çok yara almıştı ki kalbinin önüne geçilemez buzdan duvarlar örmüştü. Ben o duvarlardan geçmek onun o yaralı kalbine ulaşarak onun yaralarını sarmak istiyordum ama ben o duvarlara fena halde toslamıştım. Bu toslamayla kalbim yaralar almıştı ve ben acılarıma dayanamayıp hemen pes etmiştim. Onu herkes gibi yaralarıyla ve buzdan duvarlarıyla baş başa bırakmıştım.

Bu düşünceyle okumaya çalıştığım kitabi yatağıma fırlatarak aniden ayağa kalktım. Sahiden ben ne yapmıştım böyle? Onu neden bırakmıştım ki?

Ben tam olarak aptaldım. Bu kadar kolay pes edip geri geçilmiş ve onu kaybetmiştim ama belki de tam olarak kaybetmiş sayılmazdım öyle değil mi?

Elimle başımı tutarak düşünmeye başladım ve aklıma gelen fikirle aniden telefonuma sarıldım. Sevda'nın telefon numarasına tereddüt etmeden basarak heyecanla beklemeye başladım. Bu dıt dıt sesi ne kadar da sinir bozucu diye düşünürken "Masal canım ne oldu?" diye Sevda'nın endişeli sesiyle gerçek dünyaya giriş yaptım.

Sevda'nın endişeli sesine karşılık rahat bir tavırla "Bir şey yok Sevda. İlla seni aramam için bir şey mi olması gerekiyor?" diye sordum.

Sevda derin bir nefes bırakarak "Elbette hayır! Ben sadece bugün okulda kötü bir şey oldu filan zannettim. Harbi sen nerdesin? Seni bir türlü göremedim." dedi.

Sesimi endişeyle incelterek "Evdeyim..." dedim. Karşıdan gelen bir sinirli iç çekmeyle hemen konuşmama devam ettim.

"Hemen kızma öyle! Kendimi biraz kötü hissettim ama şimdi iyiyim. Güzel bir kitap ve kahve ikilisinin düzeltemeyeceği hastalık yoktur!" diyerek kıkırdadım.

BAY EGO YIĞINIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin