30. 3 Dakika.

29 7 0
                                    

30. 3 Dakika

"Evet geldim. Ne oldu? Anlatın artık." Sude yavaşça sınıfın önünü açtı ve uzaktan sınıfı gösterdi. Piyano eğitimi sınıfında bir kalabalık vardı. Herkes piyanonun başındaydı. Piyano... Piyano paramparçaydı.

"Ona ne olmuş?. Defne Hoca o piyanoya çok değer gösteriyordu." Yiğit yavaşça kollarımdan tuttu ve eğildi.

"Onu senin kırdığını düşünüyorlar. Kamera kayıtlarından..."

   Gözlerimi büyüterek bir adım geri gittim. Nasıl olurdu? Ben piyanonun yanına bile yaklaşmamıştım. Hem neden bu kadar güzel bir alete zarar verecektim ki?!

"Ama.. Ama ben bir şey yapmadım.." Yiğit gözlerini sakince kapatıp yaklaştı.

"Biliyoruz Güneş.. Biz zaten senin yaptığını düşünmedik. Anlaşılan ufak bir yanlış anlaşılma var. Onu halledeceğiz ve bitecek. Tamam mı?" Hala şaşkındım ve Yiğit'in söylediklerine odaklanamamıştım.

"Ama Yiğit ben piyano eğitimi sınıfına girmedim bi-.." Girdim!.. Nöbetçi öğrenci kağıt istediği için girmiştim. Ama ben kağıt alıp çıkmıştım. Eminim görüntülerde vardır. "Girdim! Dün nöbetçi öğrenci yüzünden girdim. Ama kayıtlarda görünüyordur değil mi?"

   Aras kaşları çatık bir şekilde döndü. "Güneş eğer görünseydi seni suçlamazlardı.. Bence artık gidip olayı anlayalım. Merak etme. Biz arkandayız. Bir de nöbetçiyi bulursak sorun kalmaz."

   Hızla kafamı salladım ve ürkekçe ilerlemeye başladım. Beni gören arkamdan konuşarak uzaklaşıyordu. Bu.. Bu gerçekten kötü hissettiriyordu.

   Sınıfın önüne geldiğimizde Defne Hoca'nın beni görmesiyle ayaklanması bir olmuştu. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim.

"Herkes dışarı çıksın! Hemen!" Sert bir şekilde bağırınca sınıftaki kalabalık dağılmaya başlamıştı. Yavaşça yanına gittim.

"Hocam.." elini alnına götürdü ve parmaklarını bastırdı. Bu sırada gözleri kapalıydı. Bir anda indirdi ve gözlerini açtı.

"Güneş sana inanamıyorum! Neden böyle bir şey yaparsın?! Nasıl?! Ama en büyük cezayı alacaksın!" Ben daha konuşamadan hoca ardı ardına cümlelerini sıralarken Yiğit hızla atıldı.

"Hocam elinizde Güneş'in kırdığına dair bir kanıt olmadan nasıl bu denli üstüne gidebiliyorsunuz?!" Yiğit'e dönüp sakinleşmesini ister gibi gözlerimi kırptım. O da anladı ve yeniden bir adım geri gitti. Bu sefer atlayan Yusuf'tu.

"Evet hocam! Yiğit haklı. Güneş buraya başka bir şey için gelmişti." Hoca hızla elini kaldırdı ve durmalarını işaret etti.

"Çocuklar! Güneş'in arkadaşı olabilirsiniz ve onu korumak isteyebilirsiniz. Ama bu ciddi bir durum. Ve benim bu konuyu Güneş'le konuşmam gerek. Lütfen siz de çıkar mısınız?" Yiğit kaşlarını çattı ve tam olumsuz konuşacaktı ki elimle onu durdurdum.

"Yiğit tamam. Ben her şeyi anlatacağım. Bana yapabileceğiniz tek iyilik o nöbetçiyi bulmanız. Hadi.. Zorlaştırmayın.." Sinirle gözlerini kapattı ve hızla sınıftan çıktı.

"Hocam bakın.. Dün bir nöbetçi geldi ve sizi tanımadığını ve size birkaç kağıt götürmesi gerektiğini söyledi. Bana gösterir misin hangi hoca olduğunu dedi ve yardım amaçlı gittim. Sınıfa gelince de masadaki kağıtları almamı rica etti. Kağıtları aldım ona verdim ve öğretmenler odasından sizi gösterip gittim. O zaten size kağıtları vermiştir değil mi?.."

"Hayır Güneş. Bana kimse gelip kağıt falan vermedi. Ve ben kimseden kağıt istemedim.." Hızla gözlerimi büyüttüm ve kendimi savunmaya başladım.

GİRDAPМесто, где живут истории. Откройте их для себя