13.Merdiven Altı

52 4 0
                                    



13.Merdiven Altı🌪
________________

Cesaretimi toplayıp yavaşça kafamı arkaya doğru çevirdim ve gördüğüm kişi karşısında olduğum yerde donakaldım...

Korku denen duygu bu değildi. Korkunca insanın elleri titrer, kalp atışı, nabzı artar... Ben şu an. Tam şu an bunların hiçbirini yaşamıyordum. 1 saniye önce yaşadığım bu hislerden hiçbiri artık benimle değildi. Hepsi burnuma gelen o kokuyla birlikte uçup gitmişti.

Arkamı dönmeliydim. Evet arkamı dönmeliydim. Yavaşça yarım adım ileri gittim ve yeniden yavaşça arkama doğru döndüm. Kim olduğunu tahmin edebiliyor musunuz? Ben o an asla edememiştim. Asla! Karşımda duran kişi Yiğit'ti.. Uzun boyundan dolayı kafasını biraz eğdirdi ve gözlerini gözlerime değdirdi.Yüzünde hiçbir ifade yoktu. Çoğu zaman eski arkadaşlarıma insanlar hakkında tavsiye vermişliğim olmuştur ve hepsi sonucunda bana 'insan sarrafısın!' 'birinin gözüne bakınca bile nasıl biri olduğunu anlıyorsun!' demişlerdi.

Ama şimdi... Şimdi Yiğit'e baktığımda ufacık bir mimik bile hissedemiyorum. Öylece bakıyordu.Tüm duygularını kendine saklamıştı sanki. Kimseyle paylaşmamaya da çok kararlı.

Sessizlik vardı dans eğitimi sınıfının içindeki küçük odada. Sessizliği birinin bozmasını diliyordum artık. Çünkü bu sessizlik, korkutucu bir sessizlik olmaya başlamıştı. Tam o an beni duymuş gibi Yiğit konuştu.

"Neden içeri giriyormuş?" Buz gibi sesiyle bunu söylediğinde ben hala ona bakıyordum. O ise cümlenin başında arkamdaki tanımadığım adama bakmıştı.

"Yiğit?. Senin ne işin var oğlum burada?" Yiğit'i tanıyordu.. İsmini söylemişti. O zaman yabancı biri olamazdı.

"Ne söyleyecektin Güneş'e? Niye içeri çağırdın?"

Evet. Bu anı bir köşeye yazmalısınız. Bu an Yiğit'in ilk defa adımı seslendiği andı. İsmim. İsmimin ilk defa bu kadar güzel olduğunu düşündüm o an. Ne hissediyorum, ne oluyor.? Hiçbirini bilmiyorum. Sadece Yiğit. Çok farklı. İsmimi söyledi diye bile heyecanlanmam tuhaf geliyor kulağa. Evet. Bana da tuhaf geliyor. Ama bilmiyorum. Yapıyorum işte..

"Hocamız vardı ve ses gelince korktum dedi. Ben vardım. Lina bana eşyalardan birkaç tanesini sınıfa getirmiştim sen götürsen zahmet olur mu demişti. Kabul ettim. Tam buraya geldiğimde de şu şey.. Adının ne olduğunu bilmiyorum işte. O düştü. Sonra da bu kız geldi. Yardım etmesi için çağıracaktım. "

"Lüzumu yok. Lina hocada ondan bir sürü var. Geçen gün bitsin der gibi birilerine dağıtırken görmüştüm. Şimdi bizi tutma. Bizim işimiz var. Hadi kolay gelsin Kemal abi."

İnanın size şu konuşmadan bile paragraf paragraf yazı çıkarabilirim. Biz olduk. Konuşacak birşeyimiz mi vardı? Ben bunları düşünürken bir an kalp krizi geçirmeme neden olacak birşey yaptı. Kolumdan tuttu. Neredeyse kolum bile elinin içinde küçücük kalmıştı. Yeniden gözlerime baktı. Ve dudaklarını araladı.

"Hadi gidelim."

Önce bir iki saniye öylece suratına baktım. Sonra yavaşça kafamı salladım ve odadan çıktık. Daha sonra da sınıftan. Eli hala kolumdaydı. İstediği yere götürmek ister gibi yönlendirmiyordu ama onunla devam etmemi sağlıyordu. Koridorun sonuna kadar geçtik ve merdivenleri inmeye başladık. Yatakhanelerimizin olduğu yere gelmemize rağmen iniyorduk ve Yiğit'e anlamadığımı belirten bakışlar atıyordum. Zemin kata kadar inmiştik ve sonunda merdivenin yanındaki küçük boşlukta durduk ve bana döndü.

"Daha tanışalı iki gün oldu ama nedense sana soracak bir sürü sorum birikti küçük hanım." Sesinde tehdit veya korku bulabilirdiniz ama ben sadece acı buluyordum. Sanki her baktığı yere, her konuştuğu cümledeki kelimelere, her gittiği yere ufak bir acı bırakıyordu .

"Bu- bu benim suçum değil. Sormak istediğin bir soru varsa sorabilirsin." Ağzımdan dökülen bu kelimelere ben bile şaşırmıştım. Normalde ağzım böyle bile laf yapmazdı.

"İzin verdiğin için sağol. Birinciyle başlayalım o zaman. Hala o gün neden beni dinlediğin hakkında bir cevap alamadım. Bundan başlamaya ne dersin?" İşte beklediğim en zor soruyu sormuştu. Ama bugün cevap vermeliydim. Hem kaçışım yoktu hem de gittikçe suçlu surumuna düşüyordum.

"Dediğim gibi. Oradan geçiyordum ve şarkı söylediğini duydum. Tam o anda telefonuma bildirim geldi." Ne büyük yalan! "Ona bakmak için durdum. Sonra sen de şarkı söylemeyi durdurdun. Ben de seni dinliyorum zannetme diye hızlandım ama düşündüğüm gibi oldu." Bunları söylerken aklımdan geçenler çok farklı söylediklerim çok farklıydı. Dik durmaya çalışarak cümlemi bitirdiğimde içten içe bir oh çekmiştim.

Sonra hiç beklemediğim birşey yapmıştı. İnanın hiç beklemiyorum. Sol kolunu yavaşça kaldırıp yanımda duran duvara koyduğunda bayılmamak için zor duruyordum.

"Daha önce herhangi biri sana hiç yalan söyleyemediğini demedi mi?" Anlamış mıydı? Tedirgin sesimle cevap vermeye çalıştım.

"B-ben yalan söylemiyorum ki." Solumda duran elini hızla çekti ve gülümseyerek arkasını döndü. Ne olduğuna anlam vermeye çalışır gibi öylece Yiğit'e bakıyordum. Geri döndü ve gülümseyerek alaycı bir şekilde yüzüme baktı.

"Aslına bakarsan az önceye kadar yalan söyleyip söylememenden emin değildim ama şu son cevabında yüzünün aldığı hali görmeliydin." Ufak bir kahkaha atıp sinir bozucu bir şekilde gülmeye devam ediyordu. O kadar sinir olmuştum ki az önce hissettiğim duyguları yok etmişti.

"Ben yalan söylemiyorum Yiğit!" Ben de ilk defa adını söylemiştim. Bugün ilkleri yaşıyordum ama bunu düşünemeyecek kadar sinirliydim.

"Tamam, söylemiyorsun. İkinci sorumuza geçe..."

"Yeter artık. Senin saçma sorularını dinlemek istemiyorum. Ben yatakhaneye gidiyorum. " Sinirle söylediğim şu cümlelere bakınca ben bile kendime şaşırıyordum. Tam yanından giderken duruşunu bozmadan eliyle kolumu sıkıca tuttu ve olduğum yerde donakaldım. Kafamı sinirle yüzüne çevirdiğimde onun kafası karşıya bakıyordu. Sonra yavaşça gözlerini gözlerime değdirdi.

"Benim lafımı yarım bölemezsin." Ses tonu sakindi ama kurduğu cümle resmen bir tehditti ve ben de bu tehditi sürdürmek ister gibi konuşmaya başladım.

"Bölersem?" Evet. Mükemmel bir ilk konuşmaya sahiptik. Ama inanın o an bu benim umrumda bile değildi.

"Kendini ezdirmeyen, güçlü bir kız imajı sergilemeye çalışıyorsun ancak yapamıyorsun küçük hanım. Bu yüzden vazgeç. "

"Gerçekten saçmalıklarını dinlemek istemiyorum. Ne istiyorsun?"

"Orada.. Dans eğitimi sınıfında ne işin vardı?" Beklediğim kadar zor olmayan bu soru karşısında biraz rahatlamıştım ve elimdeki hırkayı yukarı doğru kaldırdım.

"Bugün gittiğimizde hırkamı unutmuşum. Üşüdüm ve onu almaya gittim. " Cevabımdan sonra elini kolumdan indirdi ve karşıya bakarak konuştu.

"Tamam. Bu kadardı. Gidebilirsin. "

"Teşekkür ederim izin verdiğiniz için Yiğit Bey." Göz aktararak son bir kez ona baktığımda bana bakmıyordu bile. Bu duruma daha da çok sinir olarak hırkayı hızla tekrar yanıma indirerek merdivenlere ilerledim. Tam o anda yeniden sesi tüm koridorda yankılanmıştı.

"Birşey değil küçük hanım..."

____________________________
****************************************
Her çarşamba 19:00 ve cumartesi 20:00'da yeni bölümler atmaya devam edeceğim. Yeni bölümlerde görüşmek üzere.🖤🌪

GİRDAPWhere stories live. Discover now