19. Kavga

50 3 0
                                    


19.Kavga🌪:
________

Merve'nin ağzından:(anne)

   Kahvaltıda sessizlik vardı. Anıl çatalıyla zeytini çevirip istemsizce ağzına atarken Barış bir yandan ayağıyla ritim tutuyor bir yandan da hızlı hızlı yemeğini yiyordu.

"Barış biraz yavaş ye annecim." Gözlerini hızla bana dikerken ağzındakilerle kapatmaya çalışarak konuşmaya başladı.

"Geç kaldım anne, hatta şimdi gidiyorum." Hızla ağzındakileri çiğnerken ayağa kalktı ve sandalyenin arkasından hırkasını aldı ve giymeye çalıştı. Ayağa kalktım ve giyinmesine yardım ettim.

"Bir daha ağzında yemek varken konuşma tatlım. Daha önce de konuşmuştuk. Ayrıca daha tabağın bitmedi."

"Geç kaldıım.." Kapıya doğru giderken olabildiğince acele ediyordu.

"Karşıdan karşıya geçerken üç kere etrafına bak. Dikkatli ol!" Son cümlemi söylerken çıkmıştı bile. Şu sıralar hep dışarıdaydı. Aslında iyi de olmuştu. Böylece evde kalıp sıkılmıyordu. Burak olmasaydı asla benim yapabileceğim bir durum değildi. Burak bize güzel bir iyilik yapmıştı.

"Of, beni hiç dinlemiyor.." Yavaşça sandalyeme geri otururken yeniden Anıl'a baktım. Hala yemeğiyle oynuyordu.

"Anıl.. Bir sorun mu var?" Yavaşça kafasını kaldırdı ve kaşlarını çattı.

"Ha?"

"Ha mı? Saatlerdir boşlukla mı konuşuyorum ben?"

"Dalmışım Merve. Ne diyordun?"

"Sadece daldığın için böyle olduğuna emin misin?" Hızla ayağa kalktı ve masada duran telefonunu eline aldı.

"Merve ne zaman her yaptığım her hareketi sorgulamaktan vazgeçeceksin? Dalmışım işte dalmışım. Neyi anlamıyorsun?" Bu sert tepkiden sonra kaşlarımı çattım ve ayağa kalktım.

"Seni düşündüm sadece. Hiçbir şey sorgulamıyorum. Ne yaparsan yap!" Masada duran tabağı hızla alıp mutfağa ilerlerken sinirden dudağımı ıssırmıştım. Tezgaha hızla tabağı koydum ve sırtımı dönüp yaslandım.

   Nedenini bilmediğim bir şekilde gözümden yaş akmıştı. Sanki ayağıma taş takılsa bağıra çağıra ağlayacaktım. Anıl'ın bu sözleri bile bana çok ağır gelmişti. Yavaşça ellerimi yüzüme kapattım ve boynumu aşağı eğdim.

   Anıl kollarımdan tuttu ve beni kolları arasına aldı.

"Özür dilerim,özür dilerim.." Anıl başımda üzüldüğünü belli eden bir şekilde konuşurken ellerimi yüzümden çektim ve sırtına koydum. Neredeyse Demir öldüğünden beri hiç böyle sarılmamıştık.

   Bu güzel anı bozmak istermişçesine telefonum çalmıştı. Belki Güneş'tir diyerek hızla Anıl'dan ayrıldım ve telefonuma doğru ilerledim. Arayan bilinmeyen numaraydı. Kaşlarımı çattım ve açma tuşuna tıkladım.

"Alo?"

"Merve.."

"Kimsiniz?Ben tanıyamadım da."

"Demir neden öldü? Kanserden mi?"

"Kimsiniz siz? Demir'i nereden tanıyorsunuz?" Anıl kapının girişinde belirdi ve kaşlarını çatıp ne olduğunu sorarmışçasına kafasını salladı. Cevap vermeden telefondaki kişinin konuşmasına kulak astım. Ancak sesi çok garipti. İnsan sesi değildi..

"Aa.. Hayır. Eğer kanserden ölseydi çok basit olurdu. Bu kadar basit bir ölüm bana yakışmaz, değil mi?"

"Ne diyorsunuz siz ya? Beni ve çocuğumu nereden tanıyorsunuz?!" Sert tepkimin ardından Anıl hızla elimden telefonu aldı ve kulağına dayadı.

GİRDAPWhere stories live. Discover now