35. Bölüm

890 71 19
                                    

Merhaba merhaba merhaba ejderha okuycularım. Nasılınız? Ben iyiyim. Şu sıralar interneti başka yerden kullandığım için uzun yazamıyorum üzgünüm. Bir de biz taşınacağız da son rütüşları yapıyoruz. Halı yıkamaydı falan. Yb cumartesi. Evet biraz uzun bir vakit. Ama bu sefer uzun ve birçok şeyi ilerlettiğim bir bölüm olacak. Haberiniz olsun. Neyse. Bakalım bakalım. Bu bölümden sonra sizler için neler olacak? Bölümü okurken anlayacaksınız. İyi okumalar dilerim. Fesatlı günler dilerim.
Can
Bu hayatta hikâyeler hep mutlu sonla biterdi. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Kırmızı Başlıklı Kız, Pinokyo, Peter Pan, Robin Hood, Külkedisi, Deniz Kızı, Muhteşem ve Kudretli Oz, Ali Baba ve Kırk Haramiler, 100 Dalmaçyalı, Uyuyan Güzel, … Bunların hepsi mutlu sonla biten masallardı. Peki, aslında mutlu sonla bitiyor muydu? Belki de yazanlar başta kötü bitmesini planlamışlardı ama aniden gelen ilhamla mutlu sonla bitirmişlerdi. Belki de hepsinin sonu farklıydı. Belki iyi olanlar kötüydü, kötü olanlar da iyiydi. Belki de pamuk prenses kötüydü, kraliçeye kötü bir şey yapmıştı, ondandı bu korkutuculuğu, belki de külkedisi başına gelen kötü şeyleri hak eden bir cadıydı?
Peki, bu hikâye? Bu hikâye nasıl bitecekti? Herkes istediğine kavuşacak mıydı? Yoksa herkes mutsuz mu olacaktı sonsuza kadar? Belki de lanetlenecekti.
Bunları şu an bu kitapta yazmam saçma, evet, biliyorum ama size soruyorum: Kitabın mutsuz sonla bitme ihtimaline rağmen okuyacak mısınız? Yoksa belki de acı çekmeye gerçek hayatta başlamış biri olarak kitapların mutlu sonla bitmesini isteyen kişiler gibi kitabı yarım mı bırakacaksınız? Mutsuz sondan kaçacak mısınız? Yazarın anlatımına rağmen? Bu sadece bir ihtimal, ama bu ihtimalden kaçıp kendinizi bu kitabın sonundan kurtaracak mısınız? Şu satırdan itibaren belki de bu bölümden sonra okumak istemeyebilirsiniz. O zaman size iyi, sağlıklı, büyü dolu bir hayat dilerim.
Normale, daha doğrusu önceki bölümden kalan zamana dönersek Mert’i tuttuğum gibi Selina’nın odasına gidiyorduk. Beni endişelendiriyordu. Elindeki siyahlığa dokunduğumda garip kötü bir enerji dalgası hissetmiştim. Bu nedenle Selina’nın odasına gidiyorduk. Ondaki kitaplarda illaki bir şey bulurduk. Kütüphanedeki kitapların hepsini okumuştum ve bu konu hakkında bir şey diyen bir kitap yoktu. Mert beni fazla endişelendiriyordu. Kalbime iyi değildi bu endişe.
Onu geçitten çıkar çıkmaz görmek garipti. Benim geldiğimi algılamış olduğunu sanıp beni karşılamaya geldiğini zannetmiştim. Ama tabi o elindeki bavulu görmeden önceydi.
Onun bavulunu odasına benim bavulumu da Melek ile olan odamıza gönderdiğimde hala Mert’i kolundan tutmuş götürüyordum ve gelir gelmez yine onunla ilgilenmem gerektiği için canım sıkılmıştı. Melek’i çok özlemiştim. İlk yapmam gereken ona gitmekken ben Mert’e yardım ediyordum. O an içimde donup kaldım. Bu ben miydim? Arkadaşlarım benden önce gelirdi hep, bu konuşan kimdi? Belki de kötü tarafımdı ama onu durduramıyordum.
“Bir kere Mert, Allah aşkına bir kere ben yokken başına bir bela getirme!” dedim sinirle yürürken.
Sinirle kendini çekip kolunu benden kurtardı. “Rahat bırak beni.” Dedi sinirle bana bakarak. O an koridorun ortasındaydık ve dikkat çekiyorduk.
“Demek söylediklerimi kabul ediyorsun.” Dedim sinirle.
“Kabul ediyor olsam bile, bu seni ilgilendirmez. Bir kere olsun kendi başıma bir karar vermek istedim. Ve onda da sana denk geldim.” Dedi sinirle.
“Neden acaba? Bir düşünelim, hep kendin karar verdiğinde başımıza kötü işler geldiğini unuttun sanırım. Hatırlatmamı ister misin? Mesela Miray’ın babasının ona bıraktığı kitabı sakladığın zamanı hatırlıyor musun? O zamana ne demeli?” dedim sinirle. “Kendine gel Mert. Biz her zaman birlikte hareket etmeliyiz. Çünkü kim tek başına hareket ederse hepimiz ödüyoruz bedelini.”
Sustu ve ilerlemeye devam etti. Ben de onu takip ettim. “Susmana anlam veremiyorum. Sanırım yanlış bir şey söyledim.” Dedim alayla.
“Haklısın tamam mı Can? Dediklerin doğru. Ne zaman kendi başıma karar versem veya hislerimle karar versem kötü şeyler oluyor.” Dedi sinirlerine hâkim olmaya çalışan sesiyle. Eli de yumruk halindeydi. Kendini sakinleştirmeye çalışıyordu.
“Acaba o hislerin sinirlerin olmasın? Kıskançlığın? Öfken?” dedim ona bakıp sinirle gülümserken.
“Anladık Can. Bence bu kadar laf sokma yeter.” Dedi sinirle beni itip öne geçerken.
“Kim kime laf sokuyor ki?” diye sordum sahte bir şaşkınlıkla.
Ama bana aldırmadı ve gitmeye devam etti. Hızla onun yanına gittim ve, “Ee bensiz neler oldu? Eğlendiniz mi?” diye sordum kinayeyle.
“Miray’la mı? Çok eğlendik. Ben onu yatağa bağ-“
“Tamam, o kadar detaya inme. Bilmek istemiyorum.” Dedim hemen geri çekilerek.
Bana baktı ve güldü. “Suratının halini görmelisin. Neyse. Çok bir değişiklik olmadı. Rüzgâr ve Esra bağa yakınlaştılar. Herkese gösterecek kadar. Sonra geçen gün Melek ve Miray aynı odada kaldı. Senin gittiğin gündü sanırım. Neyse. Hayat normal. Melisa ve Talha göz önünde fingirdeşiyorlar. Aslında Talha Melisa’ya asılıyor.” Dediği anda onu kolundan tutup durdurdum.
“Nasıl yani fingirdeşiyorlar?” dedim merakla.
“Bildiğin. Melek ve Miray, Miray’ın odasında kaldıkları gün Melisa da Talha ile kalmış.” Dedi yüzünde pis bir sırıtışla.
“Yani birlikte mi oldular?” diye sordum gülerek.
“Evet, ama Melisa tekrarlanmasını istemiyor sanırım. Talha’yı değerlisini kesmekle tehdit etmiş birine anlatırsa, ona karşı da bir soğuk.” Dedi ve biz tekrar yürümeye başladık.
“Sen nasıl öğrendin?”
“Talha’dan. Anlatmadı ama yani ben evet, hayırlı soru sordum. O da kafasını salladı. Bu anlatma sayılmaz.” Dedi bir şey saklıyor gibi fısıldayarak.
“Güzel taktik.” Dedim ve gülmeye başladım. Mert durup bana malmışım gibi baktı. “Hiç öyle bakma. Talha hak etti. Âşık ama farkında değil. Biraz sürünmeli. Ama Melisa Eyban’la birlikte değil miydi? Neden Talha ile birlikte oldu? Onu aldatmış sayılmaz mı?” dedim aniden ciddiyetle.
“Haklı olabilirsin. Yani Eyban’la konuşsa daha mantıklı.” Dedi Mert’te ciddiyetle.
Sonraki zamanlarda aramızda bir sessizlik oldu ve biz sonunda Selina’nın odasına geldik.
Önce kapıyı tıklattım, nezaket amacıyla, sonra ise içeri girdik.
İçerisi garip bir maden gibiydi. Perdeler kapatılmıştı sanki güneş asla içeri girmemeliydi. Her yer kapkaranlıktı ama biz içeri adım attığımız an lambalar yandı ve içerisi aydınlandı.
Selina ve yatağa odanın ortasındaydı ve etrafı kitaplıklar ile çevrilmişti. Son geldiğimden beri Selina odasını uyumak için tekrar düzenlemiş olmalıydı.
Yavaşça kitaplığa doğru ilerledik. Ben bir yandan Mert bir yandan kitapları karıştırmaya başladık.
“Tam olarak ne arıyoruz?” diye sordu Mert merakla fısıldayarak.
“Bilmiyorum. Kehanetler hakkında bilgi, belki de elindeki izin şeklinde bir kitap, belki elindeki izin fotoğrafının kapak olduğu bir kitap, aklına ne geliyorsa ara.” Dedim afallamışça. Belki de ilk defa bilmeden araştırma yapıyordum.
Kitaplara bakarken ilgimi çeken kitaplar olduğunu fark ettim. Mesela Kurucular, Geçmiş, Gelecek ve Bugün, Ejderha-İnsanlar Hakkında Bilinmesi Gerekenler, Yaratık Çeşitleri,… gibi adları olan kitaplar. Önce Selina’ya baktım. Bu kitapları almam lazımmış gibi bir his oluşmuştu içimde. Selina herhangi bir hareket yapmayınca uzandım ve birkaç kitabı aldım.
Tam daha kitapları araştırıyordum ki Mert, “Buldum.” Dedi ve elinde, elindeki yara izi ila aynı şekilde olan bir kitapla yanıma geldi.
Bana heyecanla baktı, “Aç hadi.” Dedim ben de hemen.
Uzanıp açtığında kocaman bir hayal kırıklığı ile doldum. Çünkü kitap boştu.
“Lanet olsun.” Dedi ve yere fırlattı Mert kitabı.
“Aramaya devam.” Dedim sakince.
“Tamam.” Dedi sinirle.
Hızla aramaya devam ettik ama ne o ne ben bir sonuca ulaşamadık.
“Bu lanet kütüphanede tek bir kehanet kitabı bile bulunmaz mı?” diye sordum sinirle.
“Boşuna aradık. Hadi gidelim artık.” Dedi Mert sinirle ve odadan çıktı.
Ben de odadan çıktım ve Mert, “Odama gidiyorum. Sana iyi akşamlar.” Deyip gitti.
O giderken biraz ileri de duran Adlyn’e seslendim ve, “Adlyn rica etsem Kralın odasından veya saraydan ayrılmadığından emin olur musun? Bugünlük.” Diye sordum.
“Emredersiniz Ekselansları.” Dedi ve selam verip gitti Adlyn.
Ben de elimde kitaplarla Melek ile olan odama doğru ilerledim. Eğer Mert benden böyle kolayca kaçabileceğini düşünüyorsa yanılıyordu. Artık nöbetçisini öğrendiğinde sinirlenirse sinirlensindi. Başta gitmeye kalkışmayacaktı. Salaklaşıyordu bu çocuk bazen. Bazen değil hatta çoğunlukla salak oluyordu.
Selina’nın odasından çıkıp biraz ilerlemiştim ki bir kapı açılıp Eyban yere fırlatıldı.
“Bana böyle davranmaya hakkın yok.” Dedi Eyban sinirle.
“Öyle mi Eyban Bey? Neden acaba? Az önceki sözlerinizde çok ciddi duruyordunuz. Şimdi neden söndünüz acaba?” diye bağırdı Melisa kapıya çıkıp.
Kitapları yere koyup, “Ne oluyor orda?” diye sordum hızla Melisa’nın yanına gelip.
“Eyban Bey, onu aldattığımı öğrenmiş. Ama boşuna öğrenmiş, ben zaten onun yanına gelip, ondan ayrıldığımı açıklayacaktım.” Dedi Melisa sinirle.
“Emin misiniz Melisa Hanım? Hem benimle konuşmayı hem de Talha ile fingirdemeyi çok sevmiş görünüyordunuz. Bundan vazgeçmeniz zor olur gibi görünüyordu.” Dediği anda ben daha Melisa’nın hareketini göremeden Eyban’ı yakasından tuttuğu gibi karşı duvara yapıştırdı.
Eyban’ın yakaları yanmaya başlarken, “Bunu benden ayrıca başkalarıyla birlikte olan Eyban Bey mı söylüyor? Ne oldu Öğrenmeyeceğimi mi zannettin?” dedi Melisa Eyban’ın gözleri şaşkınlıkla açılırken.
“Ben-en sana anlatacaktım.” Dedi korkuyla. Çünkü anlamıştı bu evrendeki en korkunç kadın hissini tatmış birine denk gelmişti. Aldatılmış kadın.
“Ben duymasam, anlatacaktın zaten. Eminim. İyi ki bugün Tetlan ile karşılaşmışım. Eğer o ima etmese anlamazdım. İyi ki şüphe edip araştırmışım. Yani bu ilişki burada bitti Eyban. Şimdi sana elveda deme vakti.” Dediği anda Eyban’ın yakaları daha çok yanmaya başladı.
Eyban korkarken ben, “Melisa, sakin ol. Olayı büyütmeseniz? Bitti sonuçta.” Dedim hemen. Melisa her ne kadar Eyban’a sinirlense de çok fazla sinirlenmemişti. Sadece gururu incinmişti. Eğer bunu Talha yapsa onun konuşmasına bile izin vermez küllerini çoktan havada görürdük.
“Haklısın Can. Bu pis yaratık için neden güçlerimi harcayayım? Bir daha yanıma yaklaştığını görmeyeyim Eyban. Seni parçalara ayırırım.” Dedi Melisa ve ateşi söndürüp Eyban’ı bıraktı.
Eyban giderken Melisa bana baktı ve o anda duvarlarından birinin çatladığını gördüm gözlerinde.
“Beni sakinleştirdiğin için teşekkürler.” Dedi gözlerime bakıp ama gözleri dolarken hızla gözlerini kaçırdı ve içeri girdi.
“İstersen Melek’i göndereyim de konuşun biraz.” Dedim hemen. Melisa kafasını sallarken yatağa uzandı. Ben de kapıyı kapatıp ona biraz olsun mahremiyet sağladım.
Yere koyduğum kitapları alıp Melek’ime giderken aklıma başka bir fikir geldi. Yolda Talha’ya seslendim. Melisa’nın yanına gitmesi için. O da hızla gidiyorum dedi.
Melek ile odamızın kapısına geldiğimde derin bir nefes aldım. Melek’imle laf sokma raund 18297398 hazırdım. Bakalım neler olacaktı?

Ejderha Kız 4; Kan KehanetleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin