"Ne kadar korkunç bir şey istense de o benim kardeşim ve başı belada ona yardım etmek zorundayım." Dedim sinirle kıpırdanırken.

"Karşılığında kanından olmayan sevdiklerini almalarına razı mısın?" diye sordu Medcezir bağırarak sinirle. O neden bu kadar sinirlenmişti ki? Bedeli ödeyecek bendim sonuçta.

"Bu kadar bağırmana gerek yok." Dedim ve durdum.

Bu kapılar gerçekten arkasında ne saklıyordu? Ya gelecek değil de geçmişte bir yere gidersem ve yaşadığım bir ana denk gelip kendi zaman çizgimi bozarsam. Karşılığı hem karışıklık hem de sevdiklerimi kaybetmem olacaktı.

Ama ya şimdi ise ve gerçekten Miray'ın bana ihtiyacı varsa? O zaman ne olacak?

Peki ya gelecekse? Ve Miray'a o an ulaşamayacak bir yerdeysem, hemen ulaşıp onu kurtarabilirsem oradaki Can belki başka birini koruyorsa o zaman o yok olmayabilir ve bir boyutta, bir zamanda iki Can fazla belki zaman bükülebilir hatta yok edebilirdi. Bunu göze alabilir miydim? Tek bir hatam için herkesi lanetleyebilir miydim?

"Mantıksız konuştuğun için sinirlenip bağırdım." Dedi sinirle.

"Benim söylediklerim mi mantıksız? Tabi siz geçit hanımefendinin mantıklı konuşmalarını da dinlemeyi çok isterim." Dedim sinirle.

"Dinledin az önce." Dedi sinirle.

Ondan cevaplar almam lazımdı. Belki bu seçimde biraz olsun bana yardımcı olabilirdi. Bu nedenle ona laf sokmak yerine sakince konuşmaya çalışmalıydım.

"Tamam, Medcezir. Bana birkaç ipucu ver ki ben de kararımı vereyim. Bu kapının arkasında ne var?" diye sordum sakince.

"O kapının arkasında Miray'ın ölümünden 3 gün öncesi var." Dedi sakince gözlerimin içine bakarak. Beni o kadar dikkatle izliyordu ki, ondan duygularımı saklamam gerektiği gibi bir hisse kapıldım.

"Demek ki endişelenmeme gerek yokmuş. Muhtemelen Mert ile çok yaşlanmışlardır ve Miray yere düşmüştür. Mert'te o an orada olmadığı için beni çağırıyordur." Dedim sakince.

Çok iyimser olmuştu. İçimden daha kötü şeyler geçse de belki iyi düşünürsem iyi olur. Diye düşünüyordum.

"O zaman sesi neden o kadar genç?" diye sordu iç sesim bana.

Belki hep genç kalmıştır. Dedim sinirle ama biliyordum içten içe.

"Kararımı verdim, ne olursa olsun o kapıdan girmek istiyorum." Dedim Medcezir'in gözlerine bakarak.

"Ahmağın tekisin Can Deniz Ateş! Geçit'e demiştim ama o beni dinlememişti. Artık sana dayanamıyorum. Nasıl her şeyi kaybetmeyi seçersin?" dedi sinirle Medcezir.

"Sen Geçit ile mi çalışıyordun? Amacınız neydi peki? Hem Geçit ile çalıştığına göre duygusuz bir insanmışsın. Bu nedenle benim yaptığım seçimleri anlayamazsın." Dedim sinirle. En başından bu Medcezir'de bir olay olduğunu biliyordum ama bu olacağını tahmin etmemiştim. "Ben zaten ne bekliyorum ki, iki geçit birbirinizi iyi bulmuşsunuz." Dedim sinirle.

"Haklısın iyi bulduk ama duygusuz olduğumuz tamamen yalan. Eğer duygusuz olsaydım-" dedi ve durdu. "Boşver. Şimdi bana şu çantayı ver. O kadar değerli bir şeyi burada taşıdığına inanamıyorum. Sen gerçekten ahmak birisin." Dedi ve uzanıp Miray'ın kanlarının olduğu çantayı aldı.

O çantayı kurcalarken yavaşça su baloncuğunu küçültmeye başladım. Daha önce bilerek orada duruyordum çünkü bu onun göreviydi. Bana o kapı için engel olmalıydı. Ama şimdi kardeşimi tehdit ediyordu bu nedenle bunu yapmak zorundaydım.

Medcezir hızla çantayı karıştırırken sinirle söyleniyordu. "Nerede bu? Nereye koydun lanet olası?" diye sordu sinirle Medcezir.

"Buraya koydum." Deyip hızla ona doğru bir ışık topu fırlattım. Bu arada çanta da elime düştü. Hızla onu yattığı yerde sabitleyip sarmaşıklara doladım.

"Lanet olsun." Dedi sinirle ağlayarak.

"Timsah göz yaşların bana sökmez Medcezir. Şimdi söyle neden Miray'ın kanına ihtiyacınız var? Ayrıca özellikle hangi kanını arıyordun?" diye sordum sinirle ellerimi ovuştururken.

"Geçit istiyordu. Neden istiyor bilmiyorum. Tek bildiğim ya yeni alınmış ya da Kral'ın veya Ateş'in babasının kanı ile karıştırılmış kanı almam gerektiği." Dedi ağlayarak.

Durdum ve gözlerinin içine baktım. "Sen ona aşıksın." Dedim hemen. "Onun benim kardeşimin geçmişi, bugünü ve geleceği. Yani onunla tıpatıp aynılar bunu biliyorsun değil mi? Yani eğer ona aşıksan-"

"Evet, Miray'a da aşığım kısmen." Dedi sinirle.

Durdum ve bir süre ona baktım. Aşk nasıl bir duyguydu böyle? İyi veya kötü ayırt etmiyordu. Aşk sadece sevgi değildi ayrıca kalp kırıklığı ve acıydı da. Aşk her ikisini de yaşamak demekti. Sonunda iki yol vardı ya iyi ya kötü. Bu iki kişinin ikisine de bağlıydı.

"Kardeşime aşık olsan da olmasan da umurumda değil, yapmaya çalıştığın şey en çok kardeşime zarar verecekti ve bu senin umurunda bile değildi. Yani seni Su Kraliçe'sine şikayet edeceğim." Dedim sinirle ve sarmaşıkları sıklaştırıp iyice bağladıktan sonra ilerlemeye devam ettim. Onun bana bağırışlarına aldırmadım.

En başta olduğumuz yere giderken hala geri dönüp kapıdan içeri girmek istiyordum ama bu riski alabilecek miydim? Herkesin hayatının mahvolmasına neden olacak hiçbir şey yapmak istemiyordum ama o benim kardeşimdi. Belki de en iyisi hiçbir yere gitmeden hızla Ejderha Dünyası'na gitmekti.

Sonunda başlangıç noktasına geldiğimde biraz ileride ateşten bir çember vardı. Etrafı sudan ince bir çember ile sarılmıştı. Sanırım burasıydı. Umarım orada da Geçit'in ruhu ile karşılaşmadan direk giderdim.

Derin bir nefes aldım ve içeri adımımı attım.

"Ne için geldin Dük?" diye sordu içten bir ses.

"Kardeşim için." Dedim hemen

"Geçen seferki gibi mi?"

"Hayır. Bu sefer onun hayatına güzel ve mutlu bir şekilde devam ettiğini görmek için geldim." Dedim dik bir şekilde durarak.

"Hiçbir bedel ödemeden geçebilirsin Dük. Sana mutlu hayat denemelerinde kolaylıklar dilerim." Dedi ses ve ben daha ne söylemek istediğini soramadan kendimi valizimle Ateş bahçesinde buldum.

Sanırım macera devam ediyordu.

Ejderha Kız 4; Kan KehanetleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin