Tuzak

135 23 1
                                    

Kendime geldiğimde yüz üstü yatıyordum. Sol kolum uzandığım şeyden aşağıya sarkıyordu. Tüm olanları hatırlamaya çalıştım. Hayal meyal ellerimi çözüp arabaya taşıdıklarını ve daha sonra arabadan attıklarında boş bir arazide olduğumu anımsadım.

Gözlerimi zar zor açtığımda gördüğüm tek şey beyaz bir duvardı. Nerede olduğuma dair hiçbir fikrim yoktu. Kalkmak istedim fakat kolumu kıpırdatacak halim bile yoktu. Üstelik sırtım da çok acıyordu. Dakikalar sonra biri girdi bakış açıma bir hemşire. Kendimi nasıl hissettiğim falan sorup gitti. Onun hemen ardından odaya Tibet ve Atakan girdiler. Onlar da hemşireninkinden farklı sorular sormamışlardı. Onlara cevap verirken bile aklım burada değildi. Tek düşündüğüm bunun neden yapmış olduklarıydı. Eğer tek istedikleri ceza vermek olsa beni öldürürlerdi ama yaşamamı istemişlerdi. Başka amaçları daha olmalıydı. Bir şeyler planlıyor olmalılardı. Aklıma tek gelen Tibet olmuştu yine. Sanırım Tibet'i tehdit etmek istemişlerdi. "Tibet, bu uyarı senin için sanırım. Sakın tuzağa düşme."

"Endişelenme." Dedi sadece. İki gün sonra hastaneden çıktığımda günlerden cumartesiydi. Asu'ya onu çalıştıracağımı söylemiştim. En geç yarın akşama kadar onu bulmam gerekiyordu. Pantolonumun ceplerini yoklayıp numarasını aradım. Cebimden küçük bir kâğıtla birlikte bir sigara çıktı. Asu'nun isminin yazılı olduğu bu sigarayı cebime ne zaman koymuştum onu bile hatırlamıyordum. Telefon etmek için daireden çıktığımda ayyaşla karşılaştım. "Geçmiş olsun." Dedi. Sanırım onlar da olanları duymuşlardı.

"Sağ ol ihtiyar." Dedikten sonra yavaşça indim merdivenleri ve Asu'yu bıraktığım durağa geldim. Ankesörlü telefondan numarasını çevirdim. Az sonra açtığında "Alo!" dedi.

"Benim Cihat."

Sesi sitem doluydu. "Demek aklına gelebildim. Bir sonraki gün sınav var şimdi mi arıyorsun?"

"Uzatma, yarın saat üç gibi seni bıraktığım durağa gel." Dedim ve kapattım. Tekrar eve döndüğümde koltuğa yüz üstü uzandım. Akşam olduğunda bizimkiler de gelmişlerdi. Tibet selam bile vermeden arka taraftaki odaya giderken Atakan elindeki poşeti bana uzattı. İçinde yiyecek bir şeyler vardı. Onları yerken Aslı da geldi. "Ben de yemek için bize gel diyecektim."

"Sağ ol bizimkiler almışlar." Dediğim sırada Tibet de geldi. Ben yemeğimi yerken Aslı yanıma oturmuş yaralarımla ilgili sorular sorup benimle ilgileniyordu. Tibet ve Atakan'sa tek bir kelime bile etmeden oturuyorlardı. Mümkün olduğunca benimle göz göze gelmekten kaçıyorlardı. Tibet neyse de Atakan çok belli ediyordu. Benden gizledikleri şeyler vardı ve cevaplar arka odadaydı. Onlar otururken ben ellerimi yıkama bahanesiyle arka tarafa geçtim. Tibet'in girdiği odaya girip içeriyi inceledim. Sonunda parkelerden birinin yerine tam oturmadığını fark ettiğimde parkeyi çıkarım. Görmeyi en son isteyeceğim şey oradaydı. Uyuşturucu paketini aldığım gibi içeri gittim. Paketi Tibet'in suratına atarken bağırdım. "Bu ne lan! Hani düşmemiştin tuzağa? Nasıl yaparsın bunu?"

Susup bir kenara sinmedi. Öyle olmasını da beklemiyordum zaten. "Ne yapsaydım seni öyle bırakıp gitse miydim? Ayrıca ben senin kadar hayalperest değilim tamam mı? Bu pislikten kurtulamayacağım. Eğer bir yolunu bulursan arkana bakma çek git buradan. Kimseyi kurtarmaya da çalışma!" deyip gitti. Arkadaşımı kurtardım sanırken tekrar pisliğin içine atmıştım. Üstelik ona heves vermiştim. Bunca zaman sonra ilk defa gözlerinde umudu görmüşken benim yüzümden tekrar çamura bulaşmıştı. O sinirle duvarı yumruklamaya başladım. Defalarca kez yumrukladıktan sonra hem duvar hem de elim parçalanmıştı. Sonunda durduğumda sadece elimde acı hissetmiyordum. Sırtımdaki dikişlerin gerilmesini umursamadan dizlerimin üzerine çöktüm. Böyle bitmemeliydi, bir yolunu bulmalıydım. Her zaman bulurdum.

Gökyüzü DüşüyorWhere stories live. Discover now