Kimlik Arayışı 2

151 22 1
                                    

Son bir kez gözlerime baktıktan sonra Gürhan'a döndü ve elini ona uzattı. Uyuşturucuyu elinin tersiyle ittikten sonra "Ben artık bu işte yokum." Dedi. Gürhan peşini bırakmayacaktı elbette. "İstediğin zaman istifa edebileceğin bir iş değil bu."

Tibet'in yanına oturduktan sonra Gürhan'a kapıyı gösterdim. "Etti bile, hadi defol."

"Bu konu burada kapanmadı." Diyerek gitti yine. En son böyle dediğinde neler olduğunu unutmuş küçük sıçan. O gittikten sonra Tibet'e dönüp baktım. Verdiği kararın doğru olduğunu bilse de biraz tedirgin gözüküyordu. Aslında onu neyin tedirgin ettiğini de biliyordum. O sadece bundan sonra nasıl para kazanacağı konusunda bir fikre sahip değildi. Üstelik desteklenmeye de ihtiyacı vardı. "Hadi bunu kutlayalım."

"Saçmalama!" diyerek bir kenara itti eğlenmek fikrimi.

"Neden? Bence gayet iyi bir fikir. Sence de öyle değil mi Atakan."

"Bence de iyi olur." Atakan henüz sözlerini bitirmişti ki Tibet bağırdı; "Bu kadar basit olacağını düşünmedin değil mi?" Tüm sözleri Atakan'aydı. Çünkü Celal'in Tibet'in peşini bu kadar kolay bırakmayacağını ben çok iyi biliyordum. Bunu Tibet'te biliyordu. Planım en başından beri sadece bir süreliğine geçerli bir plandı. Tibet'i tamamen kurtarmak için zaman yaratmıştım sadece.

Atakan Tibet'in bu ani çıkışı yüzünden afalladığında Tibet bana döndü. "Sanki her şey yolundaymış her şey bitmiş gibi davranma."

"Bir yolunu buluruz. İyi oluruz."

"Hep bunu söyleyip duruyorsun." deyip omuzlarımdan itti. Geriye doğru iki adım sendeledim. Benim kendime güvendiğimin yarısı kadar bana güvenseler yeterdi. Tüm bunların üstesinden gelebileceğimi biliyordum ama güvensiz olmazdı. "Bunları sana ilk söylediğim günü hatırla. O günden daha iyi bir halde değil miyiz? Sence hiç mi başaramadım?" Tabii ki de başarmıştım. En büyük değişimi onun hayatında yapmıştım. Yaşama sebebini tekrar vermiştim ona. Bunları görmezden gelemezdi. Sesli bir nefes verip koltuğa oturdu. Sakinleşiyordu, bu da bana hak verdiği anlamına geliyordu. Onu daha fazla sakinleştirecek birini tanıyordum. "Ben gidip birkaç bira alayım. Dönerken Aslı'yı da alıp gelirim."

Atakan "Bu gün polisler seni götürünce para alamadın ki sen. Neyle bira alacaksın?" diye hatırlatma yaptığında duraksadım ve acımasız gerçeklerle yüzleştim. Beş kuruş bile param yoktu ki benim. "Sizde varsa verin sonra öderim ben size."

İkisi de cebindeki paraları çıkarıp bana uzattılar. Atakan "Hepsini ona buna harcama. Sabah kahvaltı için de bir şeyler al. Evde hiçbir şey yok." diye uyardı. Tibet de bunu benim gibi garip bulmuştu. Normalde onları bu şekilde uyaran ben olurdum. Tibet Atakan'ın kafasına vurup kızdı; "Cihat mı kesildin başımıza?"

"Ne var ya! Artık pis işler yok. Hayatımıza bir çeki düzen vereceğiz madem parayı nereye harcayacağımıza da özen göstermeliyiz. Bu gün zaten çok yordular bizi. Hakkıyla para kazanmak çok zor." Dediğinde gülüp dalga geçsek de aslında o çok haklıydı. En başından beri farkında olduğum şeylerin onlar da farkına vardığı için mutlu olmuştum.

Güneş batarken ay gökyüzünde kendini göstermişti bile. Hava soğumaya başlamıştı. Mahallede sallanarak ilerliyordum. Mahalle birçok dar ve ara sokaklardan oluşuyordu. Yani adını çok iyi taşıyordu. Belki de buraya bu yüzden bu ad verilmişti. Şehir gelişmiş olsa da burası hep geride kalmıştı. Sanki bu şehre ait bir parça değilmiş gibi. Ara sokaklarda birçok suç açıkça işleniyordu. Bu yüzden buraya dışarıdan pek insan girmezdi. Giren de zaten ara sokaklarında kayboluyorlardı. Şanslılarsa hava kararmadan yolu bulurlardı. Değillerse gitmeden pek çok pisliğe maruz kalabiliyorlardı. Burası burada yaşamayan bir insan için hiç uygun değildi kısaca.

Gökyüzü DüşüyorWhere stories live. Discover now