Kimlik Arayışı

142 25 1
                                    


Ay tam tepemizde parıldarken Tibet, Atakan ve ben çatıda oturmuş bütün gün çalışıp kazandığımız parayla aldığımız biraları içiyorduk. Mart ayında olduğumuz için sanırım dışarıdan kedi miyavlamaları geliyordu. Acayip acayip sesler çıkarıp duruyorlardı. Az sonra kedi miyavlamalarına yan dairedeki çiftin bağırma sesleri de eklenmişti. Abla fena küfür ediyordu. Aşağıya bakmak için duvara yaklaştığımda iki erkek kedinin bir dişi kediyi köşeye sıkıştırdıklarını gördüm. "Bir kedi pornosu eksikti mahallemizde. O da oldu." Deyince Atakan da kalkıp baktı. Tibet'in umurunda bile olmamıştı. "İlk defa mı gördünüz oturun şuraya. Hayvanlar da işine baksın."

"Ben siyah olana yatırıyorum." Dediğimde Atakan da gri olana bahis oynadı. Tibet'se hala söylenip duruyordu. "Geri zekâlı mısınız yoksa işsiz mi anlamadım." İkimize de bir tane çaktı. "Hemen kafayı buldunuz bile orospular! Oturun şuraya." İkimiz de söylenerek Tibet'in dediğini yaptık. Tüm o şakalar ve kahkahaların ardından gelen sessizliğe bürünmüştük yine. Hepimiz bambaşka insanları, bambaşka olayları düşünürken aynı surat ifadesine bürünmüştük. Üçümüzün gözlerinde de özlem vardı. Hayatlarımızda farklı yerlere koyduğumuz insanları özlüyorduk. Kimimiz kardeşini, kimimiz annesini, kimimiz sevdiği kadını, kimimiz eski dostunu... Her halükarda özlem acı veriyordu.

Bu olağan an Tibet'in konuşmaya başlamasıyla sıradanın dışına çıktı. Pek konuşkan bir yapısı yoktu hele ki oturup sıkıntılarını ya da geçmişini paylaşacak biri hiç değildi. "Bazen kimim ben diye soruyorum kendime. Ya da yolda herhangi bir arabanın yanından geçerken camda gördüğüm yansıma kime ait bilmiyorum. Uzun zamandır bu sokaktayım burası tıpkı bir ateş gibi. Yanmaktan şikâyetçiyim ama elimi de çekmiyorum ya da ateşi söndürmek için de bir şey yapmıyorum. Daha fazla odun atıyorum. Dün gece Aslı'nın annesi uyuşturucu yüzünden ölecekti tıpkı babam gibi. Ona değil belki ama onun gibi birçok kişiye o uyuşturucuyu ben kendi ellerimle verdim." Dedikten sonra bir süre sustu. Hazır olduğunda bana dönüp tekrar konuşmaya başladı. "Sen haklıydın aslında sadece ben çok geç gördüm."

"Çok geç değil, bir yolunu buluruz." Kurduğum umut dolu cümle Atakan'ı daha fazla heyecanlandırmıştı; "Buluruz değil mi?"

İkisinin de ensesini sıktım. "Buluruz tabii lan! Daha ölmedik ya."

Limanda bizimkilerle birlikte yük taşırken polisler geldiler. Kutuların içini kontrol etmek istediler. Başımızda bekleyen adam onlara bu konuda yardımcı oldu. Kutuları kontrol eden polisler kutularda sakıncalı bir şey olmadığını görünce bu kez de kimliklerimizi kontrol etmek istediler. Herkes kimliklerini çıkarıp polise gösterirken ben hala bulamamıştım. Tüm ceplerimi bir kez daha en baştan kontrol ettiğimde hala elimde bir şey yoktu. "Kimliğin yok mu?"

"Vardı, yani cebimde olması gerekiyordu sanırım evde düşürdüm."

Daha rütbeli olan polis memuru diğerine üzerimi aramasını söyledi. Adam üzerimi aramak için bana doğru bir adım attığında buna gerek olmadığını anlatmaya çalıştım ama dinlemedi. Üzerimi aradıklarında üzerimde hiçbir şey çıkmadığı için yakamı bırakırlar diye düşünmüştüm ama öyle olmadı beni de kendileriyle birlikte karakola götüreceklerini söylediler. "Hiçbir şey yapmadım ki neden geliyormuşum?"

"Çok konuşma yürü." Deyip kolumdan tuttuğunda kolumu elinden kurtardım. "Kendim yürürüm." Kafamı çevirip bizimkilere baktım; "Sıkıntı yok, bir şey yapmadım birazdan bırakırlar." Tam da dediğim gibi olmuştu. Karakola geldiğimizde bilgisayardan taramışlardı. Uzaklaştırma cezam olduğunu görünce nedenlerini falan sordular ben de birkaç ay önce olan olayları anlattım. Bu süre boyunca hâkimin yaklaşmamı yasakladığı insanları hiç rahatsız etmediğimi görünce beni bıraktılar. Eve geldiğimde ilk işim kimliğimi aramak oldu. Bulamayınca merdiven boşluğuna bakmaya başladım. Bir yandan da kenarda köşede uyuşturucu çeken, alkol alan insanlara görüp görmediklerini soruyordum. Bira içen bir adamın yanında durduğumda ona da sordum; "Mavi bir kimlik gördün mü hiç?" derken erkek kimliği olduğuna vurgu yapmaya çalışmıştım ama o beni dalgaya aldı. "Pembe olmaz mı hem senin rengini de açar bence."

"Seni de mor açar yumuşak çocuk." Diye karşılık verince beni kovalamaya kalktı. Binanın önünde Tibetleri görünce durdum. Adam da durup "Şu arkadaşınıza biri gerçekleri anlatsın. Ya kendini erkek sanıyor ya da kızların pembe kimlik kullandığını bilmiyor." Dedi ve gitti. Tibetler de onun şakası üzerinden benimle baya dalga geçtiler. Atakan bir şaka daha yaptığında "Tamam, yeter ya. Kimliğimi bulamadım zaten." Dedim.

Tibet, "Evde yok mu?"

"Hayır, yok."

"Belki geçen gün kavga ederken düşürmüşsündür." Diyen Atakan oldu. Mantıklı bir tahminde bulunmuştu. "Gidip bir bakayım, yoksa yeni bir kimlik çıkarmam gerekecek. Bir ton para veremem ona."

"Tek gitme biz de gelelim. O gün kavga ettiğimiz itler o okulda okuyorlar sonuçta."

"Bir şey olmaz. Gidip gelirim hemen." Dedim ve onlardan ayrıldım. Okulun oraya geldiğimde yere bakarak yürüdüm. Fakat burada da yoktu. Belki de Aslıların evinde düşürmüşümdür diye oraya bakmayı düşündüm. Hem her şeyin yolunda olup olmadığına da bakardım. Tekrar Ara Sokak'a döndüğümde Aslıların binaya girdim. Bana kapıyı açan Rüya oldu. "Ablan burada mı?"

"Hayır, işte."

"Yaramaz bir durum var mı?"

"Hayır, az önce Tibet abi geldi zaten. Senin kimliğini sordu." Tibet de buraya gelmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyor şerefsiz herif.

"Burada mıydı peki?"

"Hayır, o gittikten sonra tekrar baktım ama göremedim. Eğer sonradan görürsem sana getiririm."

"Sağ ol." Deyip eve geçtim. Geldiğimde Gürhan da buradaydı. Tibet'e yine satması için uyuşturucu getirmişti. Saldırmadan önce Tibet'in ne yapacağını görmek istedim. Eskiden olsa o uyuşturucuyu çoktan alırdı fakat bu kez kararsız gibi duruyordu. Sanırım o gece konuştuklarımız sadece o anki duyguların sebep olduğu bir konuşma değildi. Tibet gerçekten kim olduğunu sorgulamaya başlamıştı. Son bir kez gözlerime baktıktan sonra Gürhan'a döndü ve elini ona uzattı.


Gökyüzü DüşüyorWhere stories live. Discover now