30. Bölüm

1.6K 144 13
                                    

-Jessica

Akşam olmasıyla birlikte kendimi ormana zor atmıştım. Artık gerçekten nefes alamıyordum. Bütün bunlar bana yetiyordu. İlerdeki kayalığın üzerine doğru oturdum ve ağlamaya başladım. İnsanların bana karşı olan üstünlüklerinden nefret ediyordum. Patronluk taslamalarından ve beni adam yerine koymamalarından nefret ediyordum. Bella'dan nefret ediyordum, Chris'den, David'den hatta Ed'den de nefret ediyordum. Zaten geri kalanlarda benim için pek bir şey ifade etmiyorlardı.

Yine eskileri hatırlamaya başlamıştım. Bella'nın ve Chris'in bizimle alakaları olmadığı zamanları. Keşke hep öyle kalabilseydik. Eğer Bella gelmeseydi, Chris'i de başımıza sarmasaydı bütün bunlar yaşanmayacaktı. Kate hayatta olacaktı. Eric sürüyü terk etmek zorunda kalmayacaktı. Hangi sorunun başına baksam hep Bella geliyordu. Hep Bella....hep Bella. Artık gerçekten dayanamıyor ve nefret ediyordum.

Ağzımdan küçük bir hıçkırığın kaçmasıyla ağzımı kapattım ve gözlerimden akan yaşları sildim. Beni o kadar küçük görüyorlardı ki bir şey yapmadan önce bile bir şey söylemiyorlardı. Bu kadar bile değerim yoktu.

Bir hışımla ayağa kalktım ve elimi yumruk yapıp oturduğum kayaya doğru bir yumruk attım. Kaya ortadan ikiye doğru çatlamıştı. Sonrasında sert bir çığlık atmıştım. Dönüşmüş olmalıydım ki pençelerim çıkmıştı. Hırlamaya başlamıştım.
Hırlamalarım giderek büyüdü ve bir kükremeye dönüştü. Oradaki bir ağacın gövdesinden tutarak havaya kaldırdım ve başka bir tarafa doğru fırlattım. Kendimi daha iyi hissettiğimde gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Eski halime dönmüştüm.

"Bir betaya göre oldukça hırslı ve güçlüsün!"

Arkamdan bir sesin gelmesiyle neye uğradığımı şaşırmıştım. Hiçbir şey söylemeden sesin geldiği yöne doğru döndüğümde karşımda genç bir adam bulmuştum.

"Seni tanıyor muyum?" Diye sordum ve bir adım geriye gittim.

"Aslında tanımıyorsun!"

"Ne istiyorsun?"

"Acılarına ortak, dertlerine derman olmak istiyorum."

"Bunu nasıl yapacaksın ki? Daha beni tanımıyorsun bile!"

"Emin ol seni çok iyi tanıyorum....Jessica!" Dedi ve bana doğru birkaç adım attı. Kirpiğimdeki yaş damlasını elimle sildim ve birkaç adım daha geriye gittim. Ben geriye gittikçe o bana yaklaşıyordu. Sanırım onun kim olduğunu biliyordum.

"Sen bir epsilonsun!" Dedim sessiz bir şekilde.

Gözlerini belirterek bana bakmaya devam ediyordu. Nefes alış-verişlerim hızlanmıştı. Kalbim sanki çıkacakmış gibi atıyordu.

Arkama döndüm ve son hız koşmaya başladım. Beni öldürebilirdi. Öldürecekti de...

Koşmaya devam ederken onun da arkamdan geldiğini hissedebiliyordum çünkü ayak sesleri oldukça yakınımdan geliyordu. Belimden tutarak beni yere doğru düşürdü. Çırpınmaya ve çığlık atmaya başladım. Bırakmayacağını anladığım anda ise kükremiştim ama ne yaparsam yapayım bırakmıyordu. Beni altına aldı ve elleriyle ağzımı kapattı.

"Şşşt!....güçlü olduğunu kendin söylemiyor muydun? Neden bunu onlara göstermek istemiyorsun?"

Gözlerim doluyordu. Korkuyordum işte. Çünkü güçsüzdüm. Bir şey söylemiyordum, eli hâlâ ağzımdaydı. Kısa bir süre sonra elini ağzımdan çekti ve bedenini iyice bana yaslayarak kulağıma eğildi. Kafasını iyice gömmüştü.

"Bunu onlara birlikte kanıtlayalım."

Üzerimden kalktı ve elini bana uzattı. Kaygısızca tuttum ve yardımıyla bende ayağa kalktım.

"Yarına kadar zamanın var. Aynı saatte seni burada bekliyor olacağım. Sana kendini kurtarmak için bir fırsat sunuyorum. İster bizden ol! İster diğer arkadaşların gibi ölüme sürüklen! Çünkü hiç şansları olmayacak!" Dedi, saçıma takılmış olan kuru yaprağı eline aldı ve avucunda ezerek parçalarını rüzgara bıraktı. Bir şey söylemek istiyordum ama dilim tutulmuştu.

"Dediğim gibi.....yarın buradayım!" Dedi ve arkasını dönerek yanımdan uzaklaştı. Zaten sonrasında da gözden kaybolmuştu.

Az önceki yaşadığım olayın şokuyla olduğum yere oturdum ve bacaklarımı kendime doğru çektim. Ağlamaya başlamıştım. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Bunu yapmalı mıydım? Onlardan istediğim şeyi bu şekilde alabilir miydim? Bu bir lütuf muydu? Yoksa bir lanet mi?

Karşıdan gözümün içine giren ışık ile düşüncelerimden sıyrıldım ve hemen gözyaşlarımı silerek doğruldum. Bu bir şerifti. Yanında köpeği vardı ve sürekli havluyordu. Şerif bıraksa üzerime saldıracaktı.

"Otur oğlum!" Dedi uyuşuk sesiyle köpepe hitap ederek. Sonrasında bana baktı.

"Sizin burada ne işiniz var? Hem de bu saatte."

"Ben...yalnızca hava almak istemiştim. Bu arada kolay gelsin! Bir sorun mu var?"

"Ormanın girişindeydik ve içeriden bazı seslerin geldiğini duyduk. Siz bir şey gördünüz ya da duydunuz mu?" Diye sorduğunda kafamı olumsuz anlamda sallamıştım. Köpek havlamaya devam ediyordu. Şerif ona doğru bakıp susturmaya çalıştığı sırada gözlerimin rengini değiştirerek köpeğe doğru bakmıştım. O anda köpek sesini kesti ve birkaç adım geriye tökezledi. Şerif bana geri döndüğünde hafifçe tebessüm etmiştim.

"Bu saatte ormanda dolaşmasanız iyi olur Bayan. Tehlikeli olabilir."

"Haklısınız Memur Bey. Bir daha gelmeyeceğim." Dedim ve arkamı dönerek yürümeye başladım ve şeriften uzaklaştığım anda koşarak ormandan dışarıya çıktım. Az önceki yaşadıklarımı kesinlikle düşünecek ve bir karara varacaktım.

....

-Bella

Nihayet vardığımızda hepimizde aynı anda arabadan inmiştik. Her yerim uyuşmuş ve ağrıyordu. Chris yanıma doğru gelirken Ed'de arabayı kilitledi ve bize doğru baktı.

"İşte çocuklar!" Dedi önündeki villayı gösterirken.

"Nereye geldik Ed?" Diye sordum. Yol boyunca tam olarak nereye ve kime gittiğimizi söylememişti.

Hâlâ bir şey söylemiyordu. Sessiz kalarak villanın bahçesinden içeriye girdi ve kapıyı çaldı. Son bir kez bize bakmıştı. Chris ile el ele tutuştuk ve kapıya doğru bakmaya başladık.

Kapının açılmasıyla karşımızda bir bayan bulmuştuk. Belki 30'ların da olan bir bayan.

"Ed..." dedi ve ardından bize doğru baktı.

"Hoşgeldiniz çocuklar! Biz de sizi bekliyorduk." Dedi ve kapıyı sonuna kadar açtı. Chris ile birbirimize bakmıştık...

Vote ve özellikle YORUM lütfen!

Kurtlar Arasında  (5. Kitap) #Wattys2017Where stories live. Discover now