23.Bölüm

819K 44K 59.7K
                                    

Maça Kızı 8, Genel Kurgu içinde 27.sırada! Oylarınız ve satır arası yorumlarınız için teşekkür ederim, sizleri çok seviyorum.✌🏻☘️

♠️

Çocukken insan daha kontrolcüdür, sanılanın aksine. Hiçbir çocuk oynadığı evcilik oyununu gerçek sanmaz, "şakacıktan" kavramını gayet iyi bilir.

Anne ve babamın benim kurduğum evcilik oyununa katıldıklarını hatırlıyorum. Onların kardeş gibi davranmalarını ve benim çocuğum olmalarını isterdim. Onlar da benimle oynuyormuş gibi yapar ama kendi aralarında konuşmaya devam ederlerdi. Fakat atladıkları bir şey olurdu; önlerindeki oyuncak tabaklarda benim hayali yemeklerim vardı ve yemek yerken sohbet edilmezdi. Anneleri olarak onlara kızardım, "Sizi çok fena yaparım hee. Konuşmayın bakayım, hemen yemeklerinizi yiyin!" derdim, kaşlarımı çatarak. Sonra da en sevimli halimle, anne ve babama şakacıktan bağırdığımı ve oyun oynadığımızı hatırlatma ihtiyacı hissederdim. Çünkü eğer bir tanecik kızlarının kendilerine bağırdığını düşünürlerse, çok üzülürdü küçük Naz. Annem gülerek söylenirdi, "Evladım, gören de sana böyle davranıyorum zannedecek, nereden öğreniyorsun bunları?" diye.

Annemin ve babamın unutulmaya yüz tutmuş sesleri kulaklarımı özlemle uğuldatıyordu şimdilerde. Küvetin içine oturup gözlerimi sımsıkı yummuştum. Zamanda yolculuğun mümkün olmadığını savunan bilime ve bilimi esas sayan bana inattı şu an her şey. Bedenim buradaydı ama ben geçmişteydim şimdi.

Yedi yaşındaydım. Evimizin bahçesindeki salıncaktaydık. Babamın kucağına oturmuş, ayaklarımı annemin bacaklarına doğru uzatıyordum.

"İşte... Mersin'de doğdum, ilkokuldan itibaren de anneannen ve dedenle İstanbul'da yaşamaya başladık anneciğim. Zaten bin kez anlattım." diyordu annem, şefkat dolu sesiyle.

"Bir kere daha anlat anne hadi! Babamla nasıl tanıştığını anlat!" diye, uyku akan gözlerimi kocaman açmaya çalışıyordum. Babamın elleri saçlarımın arasında dolaşırken, dünyanın en mutlu çocuğu olmalıydım.

"Üniversitede matematik okumaya başladım. Bir gün kantinde otururken, bir adamla göz göze geldim. Hayatımı değiştireceğini o an anlamıştım sanırım. Gördüğüm en güzel gözlerdi babanın gözleri. Keşke senin de gözlerin ona benzeseydi." diyordu annem, gözlerini babamın gözlerinden çekmeden. Şimdi bu resmi çok daha iyi yorumluyordum; sevdaydı.

"Hiç de bile Zeynep! Benim güzel kızım gözlerini senden aldı, ben daha ne isterim ki? Senin kadar güzel oldu Nazlı. Yeşilin her tonunu içinde barındıran gözleri... Adamı sermest eden nazenin bakışları... Ahenkle salınan siyah saçları... Yüzünün her bir detayı sen." diye karşılık veriyordu babam, anneme. Eğilip, alnıma küçücük bir öpücük bırakıyor ve saçlarımın kokusunu içine çekiyordu sonra da.

"Aşk oldu işte Nazlı'cığım. Akademisyen olma hayallerimi bir çırpıda yoksaydım ve babanın hayallerinin peşinden geldik babanın memleketine. Bodrum'a yerleştik. Anneannen de dedenle tanıştıkları, yıllarca yaşadığımız yere, benim memleketime, Mersin'e geri döndü." diyordu annem. Sanki bakışları, "İyi ki!" dercesine, gururla bakıyordu babama.

"Bodrum'da küçük bir otel açtım ben. Annen de köy okulunda matematik öğretmenliği yapmaya başladı. Sonra bir gün, ailemize senin katılacağını öğrendik. Vişnenin en bereketli zamanında bize geldin. Annen utanmasa, seni dünyaya getirirken bile vişne yiyecekmiş, ben yoktum yanınızda ama İstanbul'daydım!" diyordu babam. Annem de ona kızgın gibi bakmaya çalışıyordu ama çok az dayanabiliyor, ardından kahkaha atmaya başlıyordu.

Maça Kızı 8Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin