161.Bölüm

394K 23.6K 50K
                                    

Buraya da bir küçük fasulye meselesi, yazarak giriş yapıyorum çünkü neden yapmayayım?! :')

Bazı şeyleri içimde son ana kadar bekletsem de son ana beş kala, bi' yere göğe haykırasım geliyor, çünkü bazı şeyleri, diğer şeylerden daha çok seviyorum! 🥲🥰

Ve tabii sizleri de Maça Kızı 8 Ailesi! 💛

Var olun! 🌻

♠️

Bora'nın arabası bildiğim yollardan, en iyi bildiğim sokaklardan beni Annie Alexandra Morgan'ın evine ulaştırırken karamsarlığın uzaklaşan ruhumu istila ettiğini biliyordum. Ruhum belki de karamsarlığın içine hapsolacak ve bir daha bana asla ulaşamayacaktı. Arabayı durdurduğumda, Bora'nın adamlarından birisi kapımı açmıştı. Soğuk havayla kucaklaşır kucaklaşmaz, Annie'nin bahçesinden gelen sesler kulağıma çarptı.

"Haddini bileceksin!" diye bağıran kişi, Beyza Karabey'di. "Anlattığın hiçbir şey umurumda değil!" Bora Karabey'in ablası. "Ne hissedersen hisset, bu bir insanın acısıyla alay ettiğin gerçeğini değiştirmiyor!"

Beyza Karabey'in tınısında nice isyanlar taşıdığı sesi gecenin içinde yankılanırken, yer yarıldı ve ruhum o yarığın içinde gömülü kaldı.

Bahçeye girdim. Aydın Demir masanın bir ucuna oturmuş, onun karşısına da Çınar Akbulut kurulmuştu. Her ikisinin de kardeşi olma özelliğini taşıyan Gökhan -Umut- Demir -Akbulut- ise herkesten uzak bir köşede, bahçenin ortasında durmuş avaz avaz bağıran Beyza Karabey'e bakıyordu.

"Ben bunca şeyi, sen benim kardeşimin karşısına geçip alay et diye mi yaşadım ya?! Düşündükçe, aklıma geldikçe çıldırıyorum! Hiç mi utanman yok senin?! Hiç mi?! Senin kardeşinin kim olduğunu sana Bora söylemişti hatırlarsan! Bundan da mı utanmadın?!"

"İntikamdı o!" dedi Çınar, itiraz dolu bir tonlamayla. Beyza'yla göz göze gelmek için döndüğü sırada, onun biraz arkasında olan beni fark etmiş ve zorlukla yutkunmuştu. "N..." dedi, kısık bir sesle.

"Söylediklerin..." dediğimde, Beyza Karabey derin bir nefes almış ve meydandan çekilircesine Gökhan'ın yanına ilerlemişti. "Hakkımda söylediklerin... Çok ağırdı."

"Biliyorum ama beni de anlayın!" dedi Çınar, sesini duyurmak ister gibi. İçine büyük bir nefes çekti. "Melanie'nin karşısında beni öyle bir duruma soktu ki... Onun da canı yansın istedim!"

"Onun canı zaten durmaksızın yanıyor!" diye bağırdı Beyza. Öfkesi gözlerinden taşıyordu. "Anlamadığın şey bu!"

"Gökhan Demir!" dedim, keskin bir sesle. Gökhan'ın bakışları da herkes gibi gözlerimi bulurken, Çınar'a cevap hakkı tanımadığımı alenen ortaya koymuştum. "Bir emir aldın... Kara'dan! Çınar Akbulut neden hâlâ burada, söyler misin?!"

Çınar sadece inanamaz gibi bana gülümserken, Beyza'nın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Aydın'ın ise kaşları havalanmış, bir bana bir de Gökhan'a bakmıştı. Ve fakat Gökhan ifadesizliğini koruyarak ayağa kalkıp, yalnızca başını sallamakla yetinmişti. "Eyvallah..." diyerek, biyolojik abisi Çınar'ın tepesine dikildi ve "Kalk..." diye emretti. "Gidiyoruz."

Çınar Akbulut, kardeşi Umut Akbulut olarak gördüğü ama özüne işlenen Gökhan Demir'i hiçbir zaman silemeyecek olduğunu bildiğim adama, öyle bir bakıyordu ki onun ellerinde ölecekse ölüme bile razıydı. Böylesi bir rızanın ancak ve ancak çok büyük bir sevgiden geleceği belliydi ama anlamadığım, anlayamadığım, tanımadığı bir insanı nasıl bu kadar çok sevdiğiydi.

Bakışları beni bulduğunda gülümsemesi büyümüştü. Gözlerinin içine bakarken, Çınar Akbulut'la aramdaki mesafeleri hissettim. Oysa ki Sergio Morris, benim gelmiş geçmiş en iyi dostlarımdan biriydi. Bir kez daha her bir isme ait bambaşka karakterler olduğu gerçeğiyle yüzleştiğimde, benim de yüzümde buruk bir tebessüm peyda olmuştu.

Maça Kızı 8Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin