172.Bölüm

308K 17.8K 18.7K
                                    

Sevgili yol arkadaşlarım,

Canlı yayını yine tekrarlayacak ve Twitter'da da bir sohbet odası açacağız. Yakında. Gösterdiğiniz ilgi için, mesajlarınız, tweetleriniz, beğeni ve yorumlarınız için çok teşekkür ederim. 2023'e şahane girdik, umarım böyle devam eder.

Sizleri çok seviyorum, var olun...🌻

Yorumlarda görüşmek üzere. 💛

♠️

Işıklarla süslenmiş orman manzarası ayaklarımızın altına serilmişti. Bora, yeşili izlemeyi çok seviyordu ama şu an bu büyüleyici manzaranın tadını çıkarabiliyor muydu bilmiyordum. Bacaklarımın arasına yerleşerek sırtını bana yaslamıştı ve şampuana bulanmış ellerim, saçlarının arasında dolaşıyordu. Kafasının içindeki bütün düşünceleri savuşturmak, beyninin bütün kıvrımlarına sadece iyi, güzel ve ona kendini asla kötü hissetmeyeceği düşünceleri yerleştirmek istiyordum.

Bir de kızımızı.

Ada'yı.

Ki zaten aslında her şey kızımızın varlığıyla tetikleniyordu. Muhtemelen kimse, bir mafyanın çocuğu olmak istemezdi ama Bora'ya mafya deyip geçmek büyük haksızlıktı. Bunu Bora'ya benim anlatabilmemin herhangi bir yolu olmadığını, varsa da o yolu Kara'yı gerisinde bırakması şartını koşarak esasen benim kapattığımı biliyordum. Yüreğine çöken tüm kara bulutlar içime işliyordu. Annesi ve babası evlendikten sonra, babası mafyaya karışmıştı ve Bora, bir mafyanın çocuğu olmaktan hayatı boyunca nefret etmişti. Kızımızla empati yaptığında neler hissettiğini tahmin edebiliyordum. Kendini babasıyla eş değer görüyordu ve bu maalesef çok yanlıştı. Çünkü Bora, değil babasına, bu dünya üzerindeki hiç kimseye benzemiyordu. Eşsizdi.

Gözyaşları dinmişti ama muhtemelen yorgunluktan. Belki de ağlayacak hâli bile kalmadığından. İçi kuruduğundan. Su ona iyi geliyor muydu bilinmez, kollarımın arasında olmanın nispeten huzurlu hissettirdiğine inanmak istiyordum. Duş almak gibi bir gaye gütmediğinden değil ama kolunu kaldıracak kadar bile güçlü hissetmediğinden olsa gerek, kendini olduğu gibi bana bırakmıştı. Dakikalardır şampuanla saçlarını okşamama ses çıkartmadığı gibi, saçlarını duruladıktan sonra omuzlarını ovalamaya başlamam karşısında da herhangi olumsuz bir tepki vermemişti.

Duş jeli buram buram geleceğimiz kokuyordu. Okyanus. Dört tarafı okyanusla çevrili kara parçası. Ada. Kızımız. Bu kokuya karışan bergamot kokusu, bana öyle bir güç veriyordu ki Bora'nın gülümsemesini sağlayabilecek doyuma ulaşmıştım. Küvetten önce ben çıktım. Şile bezi bornozumu giydikten sonra, lacivert havluyla birlikte yeniden küvete yaklaştım. Bora derin bir iç çekti, küvetten çıkıp havluyu elimden aldı ve beline sardı. Benimle göz teması kurmaktan kaçınıyordu. Lavaboya ilerledi. Ellerini tezgaha dayayıp kısa bir süre aynadaki aksine baktı. Gözleri kıpkırmızıydı. Dolaptan küçük bir havlu çıkartıp saçlarının nemini aldı. Sonra da diş fırçasına uzandı ve hızlıca dişlerini fırçalamaya başladı. Üzerinden koca bir tır geçmiş, yıkılmış ve ayakta duramayacak kadar ezilmişti belki ama, hâlâ dirayetli ve bir o kadar da seksi görünüyordu.

Yanına gittim. Saçlarımı taradım. Çekmeceden kurutma makinasını aldım ve saçlarımı kurutmaya başladım. Bu sırada Bora da dişlerini fırçalamayı bitirmiş ve ağzını çalkalamıştı. Biraz ilerideki ecza dolabını açtı ve suya dayanıklı olsa da zarar görmüş bandajını yeniledi. Saçlarımın yeteri -Bora'nın laf etmeyeceğine emin olduğum- kadar kuruduğunu düşündüğümde kurutma makinasını bıraktım. Yüzümü gül suyu sıktığım pamukla temizleyip, dişlerimi fırçaladım. Neyse ki Bora, kendime bakarak neredeyse otuz iki diş gülümsediğimi görmemişti çünkü arkasını dönüp banyodan çıkmıştı.

Maça Kızı 8Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin