154.Bölüm

491K 28.3K 66.4K
                                    

Sevgili Maça Kızı 8 Ailesi,

Sizleri çok seviyorum!

Var olun... 💛

♠️

Dünyada iki yüz sekiz ülke vardı ve Bora ile beraber olduğumuz sürece, bu ülkelerden hangisinde yaşadığımızın bir önemi yoktu. Güney Yarım Küre'de sıcaktan pişebilirdik veya Kuzey Yarım Küre'de de yaşayabilirdik, çünkü o bana sarılırsa hemen ısınırdım. Gittiğimiz her yeri sevgimizle parlatacağımızı biliyordum ve her neredeysek, orası evimiz olurdu. Çünkü ev, içinde beraber ve huzurlu olduğun, herhangi bir yerdi. Çöl dahi olurdu, çünkü okyanus çölün hararetini yok ediyordu, bunu tecrübe etmişliğim vardı.

Kalbim pır pır çarparken, aşkın içimdeki karanlık bir tarafı beslediğini hissetmiştim. İçimde bir yerlerde törpülediğim bencilliği okşayarak büyüten ve bir duvarla dahi empati yapabilmekten beni alıkoyan bir karanlık. Bora'nın ailesinin, -kaldı ki ablasını öz ablam olsa ancak bu kadar severdim ve kız kardeşini, gerçekten de küçük kız kardeşim gibi görüyordum- bir süre bizden uzak durmasını ve Bora'nın benimle tekil halde olmasını çok istiyordum. Bunda elbette yaşanılanların payı büyüktü ve bence birbirlerinden uzak durmak, hem kendilerine hem de hayatlarına en iyi gelecek şeydi. Çünkü bir arada olmaya devam etmeleri, birbirlerini tüketmekten başka bir şeye, şu an için yaramayacaktı. Bencillik ederken dahi, aslında yine ve sadece onları düşündüğümü fark ettim.

Begüm'ün, Eren'den ayrılarak kuracağı hayatına ve bekar anneliğine adapte olması fakat Demir ve hatta Asya için, artık eski diyeceğimiz eşiyle yeni iletişim şeklini, sağlam temellere oturtması gerekiyordu. Bundan sonra birbirlerini kırmamak ve incitmemek, aynı zamanda da kırılmamak ve incinmemek için oluşturacakları yeni düzeni, ancak baş başa vererek sağlayabilirler ve başka kimseyi kararlarına karıştırmadan, kendileri için güvenli bir alan yaratabilirlerdi. Çünkü ayrılsalar da hep bir şekilde birbirlerinin hayatlarında olacaklardı ve en nihayetinde hayat, sadece ve sadece onların hayatıydı.

Beyza'nın ise... Hiç şüphesizdi ki onun durumu daha karmaşıktı. Ayrılacağı bir eşi yoktu ve fakat birleşeceği ve diyeceği birinin olup olmayacağı da henüz benim için muğlaktı. Aydın'la ne yapacaklarını bilmediğim gibi, onların da ne yapacaklarına dair düşünebildiklerini sanmıyordum. Onları daima ortak bir paydada buluşturacak bir Leo vardı ve bu, her ne kadar Begüm'le Eren'in hikayesine benziyor gibi görünse de bu bir aldatmacaydı. Çünkü her hikaye kendi içinde büyük ve keskin farklılıklarla döşenirdi. Ve Beyza ile Aydın'ın muhtemelen sadece baş başa kalmaya değil, çokça zamana da ihtiyaçları olacaktı. Begüm'ün nerede yaşayacağına karar vermesi kolaydı; ama Beyza'nın önce, nereye ait olduğunu bulmaya ihtiyacı vardı çünkü o, diğer herkesten farklı olarak, kaybolmuş bir hayata sahipti.

Bildiğim tek şey, Begüm'ün de Beyza'nın da, Bora etraflarındayken özgür iradelerinin sınanacağıydı. Kardeşleri kendi hayatlarını yaşarken, Bora'nın da yaşaması gereken bir hayat vardı. Benimle. Benimle ve bir süre sonra da bebeğiyle.

Bora sanki bir süre suflesini -ya da bunun içinde yarattığı hisleri- sindirmeyi beklemiş, daha sonra da Eren'i arayıp buraya çağırmıştı. Nedenini sorsam elbette söylerdi ama düşünceli halini gördüğümde merakımı bastırmış ve nasılsa öğreneceğimi düşünerek, sabretmeyi ve onu bir de bir şeyleri bana anlatarak yormamayı tercih etmiştim. Zaten Eren'i aradıktan üç dakika dört saniye sonra, çalışma odasında işi olduğunu söyleyerek yanımdan ayrılmıştı. Otuz iki dakika, kırk bir saniye sonra ise Eren gelmişti. Ve bundan beş dakika, elli saniye sonra ise Bora, Selim aracılığıyla, herkesin süslü salonda toplanmasını istediğini söylemişti. Herkes, Begüm, Eren, Gökhan, Çınar, Aydın ve Beyza'ydı ama Beyza hala gelmemişti.

Maça Kızı 8Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin