181.Bölüm

246K 15.4K 23.1K
                                    

Bazı karakterler, ruhlarını açtıkları kaleme, çok şey öğretirlermiş.

İyi ki var oldun Bora Karabey! 🌊🖤

Sen, muhteşem bir yol arkadaşısın!

Ömrüm boyunca sen de nazlı sevgilin de zihnimin en güzel köşesinde kurulu olacaksınız, söz!

Ve pek tabii Ada da... Onsuz olur mu hiç? :')

Sevgili Maça Kızı 8 Ailesi,

Sizleri çok seviyorum... İyi ki bizi, gönlünüze kabul buyurdunuz. Bugün, sizlerle birlikte kutladığımız için ayrıca bi' güzel. Dün geceden beri biraz ağlayarak, biraz gülümseyerek, ortaya karışık bir ruh hâliyle okuyorum yazdıklarınızı. Var olun! 🌻💛✨

Yorumlarda olacağım, sizi de beklerim. 🫠

Ne güzelsin 8 Temmuz :')

Nicelerine,

dp.

♠️

Banyodan çıktığımda Bora ile göz göze gelmiştik. Ona nasıl baktığımı bilmiyordum ama Ada'yla konuşmasını duyduğumu anlamıştı. Yatağın içine girdim. Ada, sütünü yudumlarken bana dönüp bakmıştı. Hem babasının hem de benim varlığımı hissetmeye çalışıyordu. Usulca saçlarını okşamaya başladığım sırada, sol ayağını babasının karnına yasladı. Üzerinden tedirginliğini atamadığı belliydi ve bu gecenin onun için huzursuz geçeceğini tahmin edebiliyordum. Tahmin edemediğim, bu gecenin ve hatta belli ki çoğu gecenin, babası için de huzursuz geçtiğiydi. Bununla ilgili ne yapılabileceğini bildiğim de söylenemezdi.

"Ani..." dedi Ada, boş biberonunu bana uzatırken. Sütünü bitirdiği hâlde uykuya dalmamış olması aslında bir sorundu ama bir yandan da zaten, bunun böyle olacağı aşikârdı. Biberonu komodinin üzerine koydum ve Ada'nın elini tutup, parmaklarını okşamaya başladım. Babasına bakarken, boğazından ritmik bir melodi dökülmüştü ve bu da Adaca, ninni dinlemek istiyorum anlamına geliyordu.

Bora gülümsedi ve Ada'ya ninni söylemeye başladı.

"L'était une une p'tite poule grise
Qu'allait pondre dans I'èglise
Pondait un p'tit coco
Que I'enfant mangeait tout chaud"

Ada, bu ninniyi babasından dinlemeyi çok seviyordu. Genellikle öğle uykusuna uyuyacakken, babasının kucağında kendinden geçerek dinlediği bu ninni, onu daima sakinleştiriyordu. Sözlerinden ne anlıyordu bilmiyordum ama bence zaten sözlerinden bağımsız, kendisini babasının sesinin dinginliğine teslim ediyordu.

"L'était une une p'tite poule noir
Qu'allait pondre dans I'armoire
Pondait un p'tit coco
Que I'enfant mangeait tout chaud

L'était une une p'tite poule blanche
Qu'allait pondre dans la grande
Pondait un p'tit coco
Que I'enfant mangeait tout chaud"

Ada'yla birlikte keşfettiğim en önemli şeylerden biri de bir bebeğe bebek deyip geçmemek gerektiği olabilirdi. Ada'nın dünyaya ilk gözlerini açtığı an'dan itibaren, etrafında olanı biteni algıladığına yemin edebilir ama bunu ispatlayamazdım. Bunu gözlemleyebildiğim onca an vardı ama algılarının bu denli yüksek olduğuna, iki ay önce, Noir hastalandığında kesinkes emin olmuştum. Normalde Noir'nın tepesinden inmeyen, onunla oyun oynamaya, onu bir topun peşinden koşturmaya meraklı olan Ada, Noir hasta olduğu zaman inanılmaz bir ruh hâline bürünmüştü. Tam iki gün on dört saniye boyunca hâlâ aynı Ada'ydı fakat öte yandan da en yakın arkadaşının hasta olduğunun gayet de bilincinde gibi davranmıştı. Noir'nın yanında yüksek sesli kahkahalar atmamış ve onun yanındayken olduğundan daha uysal bir şekilde oturmayı tercih etmişti. Ta ki Noir'nın iyileştiğini ve yeniden koşturduğunu görene kadar.

Maça Kızı 8Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin