Yavaşça hala muhafız ordusu ile söz dalaşı yapan Can'ın yanına gittim.

"Ne demek sizi almıyoruz? Ben Kraliçe'nin kardeşiyim." dedi sinirle Can.

"Bugün yaptıklarınızdan sonra kardeşi misiniz, düşmanı mısınız, biz emin olana kadar Kraliçe'ye yaklaşamazsınız." dedi Adlyn sakince.

"Hadi ama herkesin çok sinirlendiği zamanı vardır." dedi Can bıkmış bir ses ile

"Adlyn. Konuşabilir miyiz?" diye sordum sinirle. Şu anki durum bekleyebilirdi.

Adlyn yavaşça ayrıldı ve yanıma geldi. "Buyrun Majesteleri." dedi.

"Bugünkü tuhaf davranışların da neydi Adlyn?" diye sordum sinirle.

"Üzgünüm Majesteleri ama size bunu söyleyemezdik. Ateş'in babası bizim için kutsal bir varlıktır. Aynı Ateş'in annesi gibi." dedi sakince.

"Bunu bana söylemen gerekiyordu Adlyn. O adamın kim olduğunu söylemen gerekiyordu." dedim sinirle ve ona omuz atarak koridordan çıktım.

Can da arkamdan geldi. Sinirle yürümeye başladık.

"Neymiş de, o çok zahmetlere girmiş. Ona bu nedenle sarayda bir oda vermeliymişiz." dedim sinirle.

Can bana garip garip bakınca, "Miray." dedim sakince. O da anladı tabi hemen.

"Yok neymiş de, sandalyede ünvanı yazıyormuş." dedi Can sinirle.

"Kıçımın babası." dedim sinirle. "Ben bir senelik onun eşiymişim de o çocukluktan beri eşiymiş."

"O nasıl oluyor ki?" diye sordu Can sinirle.

"Bilmiyorum. Allah cezamı versin bilmiyorum. Ve bu beni sinir ediyor. Yıkıyor." dedim sinirle ve yolda duvara yumruk attım.

"Sakin ol. En iyisi gidip şu adamla konuşalım. Söylediklerini açıklasın bize ve derdi neymiş öğrenelim." dedi Can sakince.

"Tamam. Odasının nerde olduğunu bulalım." dedim ve Raylon'a seslendim. Diğerlerinin o adamı koruyacağını biliyordum. Raylon bizim aşkımızı çok seviyordu. Anladığım kadarıyla yani. O da hemen odasının nerede olduğunu söyledi. Tabi neden istediğimi de sordu. Ona sonra açıklayacağımı söyledim.

"Hadi gidelim." dedim.

O adama benim olduğum katta bir oda vermişlerdi. Hatta odası karşımdaydı. Hızla odasına gidip içeri girdik.

Adam hiç rahatsız olmadan, kılını bile kıpırdatmadan, "Hoşgeldiniz beyler. Buyrun?" dedi sanki kendi eviymiş gibi rahattı adam.

"Seni var ya-" diyip adama yürümek için adım atmıştım ki Can beni durdurdu ve, "Biz balo salonunda çıkarken Mert'e söylediğiniz şeyin anlamını merak etmiştik." dedi nazikçe. Fazla nazik olmasından çok sinirli olduğu anlaşılıyordu.

"Sonunda nazik birisi. Can, şu an eşimin kardeşi olduğun için çok mutlu oldum." dedi ve ben adamın üstüne atlamamak için kendimi zor tutup, "Onun eşi olmanla uzaktan yakından alakan yok Mekrus. Şansını ve benim sınırlarımı zorlama." dedim sinirle.

"Zorlarsam ne olur Su hazretleri? Beni göle mi dönüştürürsünüz?" dedi alayla ve bacak bacak üstüne attı.

"Sana gölü göstereceğim." dedim ve adamın üstüne atlamak için hamle yaptım. Ama Can aramıza girdi. Bana,  öğrenmemiz gereken şeyler var, sakin ol diyordu gözleriyle.

"Neyse, bu mesele uzadı. Can sayesinde merak ettiğin şeyi söyleyeceğim Mert'çiğim." dedi ve ayağa kalktı.

"O doğduğu gün, ben de doğdum. Kaderlerimiz doğuştan bağlanmıştı birbirine. Çoğu kişi bilmez bu bilgiyi. Saklı tutmamız gerektiği söylendi bize. Tabi özel kişiler hariç. Aslında şu zamana kadar Ateş'in annesinin öldüğünü düşünmüştüm. Çünkü Ateş ne zaman ona uzansam hüzünlüydü. Ama onun geldiğini duyduğumda dünyalar benim oldu. O Ates'in annesi ben ise babasıyım. Yani bu bizi doğuştan bağlı yapar. Ates'in ailesi bir araya gelmeli." dedi ve bana göz kırptı. Anlatırken yürüyordu.

"Seni adi!" dedim ve bu defa saldırmak yerine masada duran suyu onu ıslatmak için kullandım.

Islanınca, önce durdu sonra iş gülüp, "Yapabileceğinin en iyisi bu mu?" diye sordu gülerek ve elinde oluşturduğu topu bana fırlattı.

Ben tepki vermeye hazırlanmışken, aniden önüme Can geldi ve ben daha ne olduğunu anlamadan bir şeyler yaptı.

Önce korku ile geri çekildim. Ona bir şey oldu zannetim ama ona hiçbir sey olmamıştı. Aksine elinde Mekrus'un attığı ateş topu vardı. Ateş topunu iki eli arasında sıkıştırdı ve top kırmızı alevden mavi alevli bu top oldu. Can da bu topu Mekrus'a fırlattı.

Mekrus şaşkınlıkla Can'a bakarken topu yakaladı ama aniden acı içinde çığlık attı.

"Sen, sen gerçekten osun." dedi Mekrus sinirle ve şaşkınca.

"Kimim?" dedi Can biraz küstahça. Kim olduğunu biliyordu sanki.

"Sen Mavi Alev Dükü'sün." dedi şaşkınca.

"Evet, öyleyim Mekrus. Ve kimseye böyle öldürücü bir alevle saldırmanı gerektirecek bir sey olmadı." dedi sinirle Can.

"Seni ilgilendirmez. Şimdi odamdan çıkarsanız çok mutlu olacağım." dedi sinirle elini sallayarak.

"Bizde sana çok meraklıydık." dedim ve kapıya yöneldim.

Tam kapıdan çıkıyordum ki, "Onun için yeni bir savaşa hazır mısın?" diye sordu alayla Mekrus.

"Yeterince savaştım ama meydan okumanı kabul ediyorum Mekrus." dedim sinirle ve odadan çıktım.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordu Can merakla.

"Sonuna kadar savaşacağım ve emin ol bu savaşı kazanacağım. Miray'ın kalbi hep bana ait olmuştu. Sadece şimdi tekrar kazanmam gerekiyor." dedim sakince.

"Lütfen bu sefer normal yollardan yap." dedi Can gülerek.

"Denerim Can ama ona bu taktik daha iyi işliyor." dedim ve göz kırptım. "Neyse. Senin su Mavi Alev işi nedir?" diye sordum merakla.

"Bana da geçit söylemişti. Melek'i kurtardığımda." dedi ve aniden yüzünü buruşturup kalbini tuttu.

"Iyi misin?" diye sordum hemen.

"Evet, sadece garip bir boşluk oluştu bunu söyleyince. Nefes alamadım. Çok ağır bir hüzün duygusuydu. Anlatamıyorum. Neyse hadi bir üst artık. Melek'im de beni bekler. Yarın bu konu hakkinda konuşacağız." dedi ve vedalaşıp ayrıldık.

Odama giden yolda düşünürken aklıma garip düşünceler geliyordu. Bu sefer bütünüyle Miray'ın kalbini fethetmem gerekiyordu. Ki kimse bir daha onu etkileyemesin.

Bu adamla uğraşmak zor olacaktı ama bir şekilde üstesinden gelmem gerekiyordu.

Odama girip yatağa uzandım ve yarın için planlar kurmaya başladım.

Ejderha Kız 4; Kan KehanetleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin