28. Bölüm 'Avcılar'

En başından başla
                                    

Pars, karısının sesini duyunca, kıpırdanmaya başladı. Kapalı gözlerini açmaya zorluyor, hareketsiz kalmakta inat eden bedenine tepki verdirmeye çalışıyordu. Yavaşça gözlerini açmayı başardığında Akça'yı göremediği için endişe ve korkuya kapıldı. Karısının sesini duyunca kanlı elini uzatıp toprağa sapladı ve bedenini döndürmeye zorladı.

Akça, yetişkin bir avcı tarafından sürükleniyordu. Orta yaşlı, kısa kumral saçlı bir adamdı. Baştan aşağı siyah giyinmişti. Bu havada böyle giyinmenin mantığı neydi ki? Etrafında üç kişi daha vardı ve birbirlerine benziyorlardı. Hepsinin elinde batılılara has uzun bir kılıç vardı.

Hatırladığı kadarıyla Avcılar Birliğinin üç merkezi vardı ve Dünya'yı da üçe bölerek aralarında pay etmişlerdi; Sağ Dünya Avcıları, Orta Dünya Avcıları ve Sol Dünya Avcıları. Azrail ve Aldacı, Türkiye'nin de içinde olduğu Orta Dünya Avcılar merkezine bağlıydı. Bu gelen adamlar ise kılıçlarındaki druidlerin kullandığı Kalkan Düğümü simgesine göre Sol Dünya Avcılarıydı ki Batı Yakasını ülkelerini kapsayan bir alanda vazifelilerdi. Ayrıca Avcılar Birliği arasındaki en gaddar olanlar da bunlardı. Yöntemleri çok tartışılıyordu. Bilhassa Orta Dünya Avcıları tarafından.

Pars, içinde büyüyen öfkeyi serbest bırakarak kükredi ve tüm gücünü kullanarak ayağa kalktı. Bedeni aldığı darbeden ve yaralardan dolayı titriyordu. Başından ve başka neresinde kan akıyorsa, umursamadan birkaç güçsüz adım attı.

Akça'yı tutan adam yanındakilere döndü. Yanındaki avcıların da yaşça bu avcıdan çok farkı yoktu, en genci 35 yaşını geçkindi. "Kill him.(Öldürün.)" dedi, sakin ve umursamaz bir ses tonuyla.

Avcılar, kılıçlarını saldırı vaziyette tutarak Pars'a usulce yaklaşmaya başladı. Yüz hatları sakin ve duygudan eser yoktu. Lakin Pars, attıkları her adımın temkinli ve şüphe dolu olduğunu okuyabiliyordu. Peşlerine düştüklerine göre ne olduklarını biliyorlardı. Haliyle 2000 yıldan sonra yetişkin iki ejderha kanı ile karşılaşmışken sıradan bir iye ile karşı karşıya gelmiş gibi davranamazlardı. Gerçi Pars'ın kesinlikle işine gelebilecek bir aptallık olurdu. Hele ki hırpalanmış hallerini göz önüne aldığında kesinlikle ihtiyaçları olan bir aptallık...

Üç avcı etrafını sardığında Pars, kollarını ve ayaklarını hafifçe açarak dengeli bir şekilde yere bastı. İşin büyük kısmını içindeki kurda bıraktı. Gözlerini kapattı ve adamların her bir adımını dinlemeye ve kendine has bir yöntemle görmeye başladı. Avcılar, temkinli adımlarla, acele etmeden, Pars'ın etrafında dönerek yürümeye başladı. Diğer yandan kılıçlarının ucu toprağa saplıydı ama her an saldırıya hazırlıklıydılar. Kılıcın toprağı keserken çıkardığı ses ile adamların belli belirsiz aldıkları nefes karışıyordu.

Akça, saçını tutan avcının elinden kurtulmaya çalışıyordu ama adamın kılıcı karnına bastırmasıyla felç geçirmiş gibi kıpırtısız durdu. Avcı kulağına eğilerek, "Şişşşşt." dedi.

Biliyordu! Bir şekilde hamile olduğunu biliyordu. Buradakiler dışında kimse Akça'nın hamile olduğunu bilmiyordu, bilememesi lazımdı ama bu yabancı avcılar, bir şekilde öğrenmişti ve adam, çocuğunu tehdit ederek kıpırdamadan durmasını istiyordu. Akça da çaresizce itaat etmek zorunda kalmıştı.

Azrail ve Aldacı kendine gelmişti. Dikkatli bir şekilde arabadan çıkıp ayaklandıklarında dengelerini bulmaları birkaç saniyelerini almıştı. Aldacı'nın başı kanıyordu ve sağ bacağı incinmişti. Azrail'in ise boynu kanıyordu ve iki kolu da incinmişe benziyordu. "Kanatlarımı kırmışlar gibi hissediyorum." dedi.

Aldacı bu benzetmeyi ironik bularak gülümsedi. Kayrak'a bakındı ama ne araba da ne de başka bir yerde görünmüyordu ya da göremiyordu. Ne de olsa minicik bir şeydi. Berkut ve Balabanın kıpırtısızca çölün ortasında yattığını görünce endişelendi ama nefes alışverişlerini görünce rahatlamış bir şekilde ejderhalara döndü.

Endişesi daha büyük bir halde geri döndü. "Azrail."

"Görüyorum."

Azrail, avcılara doğru ilerlemeye başladı. Aldacı da seke seke onu takip etti.

"Durun!"

Avcıların başındaki adam, rahatsız edilmiş gibi kaşlarını çatarak Azrail'e döndü. Baştan aşağı süzdükten sonra tek kaşını kaldırdı. "Siz avcisiniz."

"Gerçekten mi?" dedi, Aldacı alaya alarak. "Hatırlattığın için teşekkür ederdim ama az önceki boktan hareketin yüzünden içimden başka bir şey yapmak geliyor."

Avcı güldü.

"Bana bak!" dedi, Azrail. "Yaptığınız şey yüzünden az kalsın ölüyorduk!"

"Bir avciyi öldürmek zordur. Bir ejderhayi da! Siz neden bunların yanindasiniz?"

"Sence mankafa?" dedi, Aldacı. "Ayrıca sizin burada işiniz nedir? Sizin vazife alanınız burası değil, burası bize ait."

"Siz Azrail ve Aldaci olmalisiniz?" Bu iki ismi duyan diğer üç avcı, ilgi ve merakla ünlü avcılara döndü. "Büyük üstat Cedey'in sizi bunlarin pesinden gönderdigini duyduk. Kore'ye kadar gitmissiniz ama hala yakalandiklarina dair bir haber gelmeyince bizim büyük üstadimiz da bizi gönderdi."

Azrail dört avcıyı dikkatlice süzdü. Her biri tedbiri elden bırakmadan bir kendilerine bir ejderhalara bakıyordu. "Sizin büyük üstadınız bize güvenmez herhalde? Şu zamana kadar hangi vazifede başarısız olmuşuz?"

"Bu ejder hamile." dedi, avcı. "Al ejderha dogmamali. Emir bu yönde. Bunu ögrenince destek olarak gönderildik."

"Çok lazımdı." dedi, Aldacı kendi kendine ama avcı duymuştu.

"Hamile olduğunu nasıl öğrendiniz?"

"Basit. Old Mermaids(Yaşlı Deniz Kızları)." dedi, sinsice gülümseyerek.

"İhtiyarlar." Azrail, Deniz Perilerinin, ejderha karşıtı bir tavır aldığını duymuştu. Yaşlı olanların, evrene büyük etkisi olan olayları topluca öngörmek gibi bir özelliği vardı. Çoğu kişi Deniz Perilerinin daha gerçekleşmeden geleceği gördüğünü sanırdı ama işin aslı tam olarak öyle değildi. Onlar sadece alınan kararların sonucunu görürdü. Aksi olsaydı eğer bu iki ejderhanın doğduğunu, hayatta olduğunu ve üçüncüsünün doğacağını çok önceden görmüş olurlardı. İş şimdiye kalmazdı.

"Simdi siz söyleyin." dedi, avcı."Bu ikisini bulmayi basarmissiniz, tamam. Asil soru onları birlige mi götürüyorsunuz yoksa yardim mi ediyorsunuz?"

"İşimizi yapıyoruz." dedi, Azrail.

Avcı pis bir şekilde sırıttı. Başıyla yerde sessizce yatmayı sürdüren Berkut ve Balaban'a işaret etti. "İsiniz ejderhalara yardim etmek mi? Herhalde ailelerini de ikna etmeyi basaramadiniz ya da onlar da tutuklu degil? Buradan bakinca cok uygunsuz bir portre var."

"Dediğim gibi..." dedi, Azrail kılıçlarını çekerek. "işimizi yapıyoruz."

Azrail kollarının acısını belli etmemeye çalıştı ama ciddi bir acı hissediyordu. Avcılar, iyeler gibi hızlı iyileşmeleriyle ünlüydü ama iyelerin aksine bu kendiliğinden olmaz, bunun için özel bir odaklanma gereliydi.

"Öyle mi? İsiniz neymis?"

Aldacı kendi kılıçlarını çekerek Azrail'in yanına geçti. "Avcılar, insan ya da iye; tüm masumları sapkınlardan korumakla mükelleftir."

"Bu ejderhalar sapkin." dedi, avcı.

"Hayır, kanıt olmadan kimseyi sapkınlıkla suçlayamayız."

"Olduklari sey zaten bir kanit!"

"Oldukları şey, onları özel yapıyor, sapkın değil." dedi, Azrail.

"O zaman sevgili kardeslerim, sizin pusulaniz bozulmus... Üc ejderha asla bir araya gelmemeli!"

Avcı kılıcını kaldırdı ve doğruca Akça'nın karnına indirdi.

Hayalet Dünya [Hayalet Serisi #3]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin