15. Bölüm 'Astana'

Start from the beginning
                                    

Joon ilk kez bu durumu sorgularcasına ayakkabılarını incelemeye koyuldu.

"Yerdeki pisliğe bulanmamak için, diye duymuştum. Yani saraylarında bile merdiven altlarına kadar pisledikleri düşünülürse mantıklı bir keşif."

Pars gözlerini açıp doğruldu. Bir anda konuya ilgi duymuştu. "Mantıklı mı? Asıl mantıklı durum hayvan gibi sağa sola pislememek ve çevrenin sık temizlenmesi olurdu. Bu yüzden lütfen mantık kelimesini mantıklı durumlar için kullanalım."

"Bay mantıklı Kara Bozkurt." dedi, Joon.

Akça dayanamayıp kahkaha attı.

Pars kaşlarını çattı. "Şimdi siz ikiniz bir olup bana mı bulaşıyorsunuz?"

"Sen uyumaya geri dön." dedi, Akça. Nazikçe kocasını iterek koltuğuna uzanmaya zorladı.

Joon da Pars'ın uyumasının iyi fikir olduğunu düşünerek ayakkabıları çıkartıp ceplerinden birine soktu ve bir başka cebinden modern bir ayakkabı çıkartıp giydi. Akça, o ceplere böyle bir şeyi nasıl sokuşturduğunu merak etse de fazla üzerinde durmadı. 1001 Gece Masallarındaki Arap çadırlarına benziyordu herhalde; dıştan küçük içeriden kocaman.

"Eee?" dedi, Joon sessizce. "Kazakistan'da eğlenmek için ne yapacağız?"

Kazakistan. Akça'nın çocukluğundan beri diğer Türk Cumhuriyetlerini görme arzusu vardı. Babası bir şehirden şehre bile zor zar çıkarttığı için elbette ki böyle bir imkanı olmamıştı. Fakat kaçmak zorunda kaldığı anda bir anda kendini Güney Kore'de ve şimdi de Kazakistan, Astana'da buluyordu. Keşke bu ülkeleri ziyaretleri daha uygun şartlar altında olsaydı.

"Birkaç güzel yer var. "dedi, Akça. "Aslında baya var ama benim dikkatimi çekenler; içinde yüzme havuzu da Han Çadırı ve Hoca Ahmet Yesevi müzesi."

"Ak Bozkurt'un ilginç bir eğlence anlayışı var."

"Arkadaşlarım özel ilgi alanlarım olduğunu söyler."

" Tongdo Fantasia gibi bir yer yok mu?"

"Bilmem, gidince görürüz. Tongdo Fantasia da güzeldi, hoşuma gitti."

"Ah, evet. Orası harikadır! Joon orayı çok sever. Sık sık trene binerim. Müthiş bir heyecan!"

Pars uykusu arasında güldü. Zaten pek uyuyora da benzemiyordu. "Beş yıldır dışarı çıkmadığını söyleyene bakın."

"Eğer arada kaçamaklar olmasaydı Joon çoktan ölüydü! Ya da delirmişti." dedi, Dokkaebi.

"Haklı."

"Şu şeyi bana savunma."

"Ben şey değil, bir şahısım!"

"Eğer susmaz ve koltuğuna oturmaz isen değil bir şahıs; şey diye bile seslenilecek varlığa sahip olamazsın. Unutma ki yeryüzünden oldukça yüksekteyiz. Uçmak, senin türünün özellikleri arasında yer almıyor sanırım?" Pars gözlerini açıp Dokkaebi'ye tehditkar bir şekilde baktı. "Ayrıca şu an gece, benim hükmüm başladı."

Joon acı dolu bir inlemeyle hızla yerine oturdu ve kemerini sıkı sıkıya bağlayıp, çenesini Astana'ya inene kadar kapalı tuttu. Akça, Pars'ın tavrına kızsa da bir yorumda bulunmadı. Zira Joon'un zaman zaman yorucu bir yol arkadaşı olduğunu anlaması için onu uzun yıllar tanımasına ihtiyacı yoktu.

Astana Havalimanı, merkezinde kocaman bir kubbesi olan turkuvaz renkli bir yapıydı. Uçağı inerken şehir, modern ve gelenekselliğin uyumlu bir şekilde buluştuğu nadir yerlerden biriydi. Şehrin düzenli görünüşü Akça'yı şaşırtmıştı, zira ona göre bütün şehirler düzensiz görünüyordu.

Uçak inince Dokkaebi Joon, gönülsüz de olsa, valizin içine yeniden girdi. Kwan ailesinin burada gücü bitiyordu. Valiz araştırmasından kurtulmak gibi şeylerde yardımları olmazdı ama kimsenin de arayacağını sanmıyordu. Ne de olsa özel bir jet uçağı ile gelmişlerdi ve kimse zaten aranmış olduğunu düşündüğü valizleri yeniden arama derdine girmezdi. Her şeyden önce de burası Bozkurt soyunun hakimiyeti alanındaydı ve buranın Bozkurt meclisi, Akça'nın ailesine bağlıydı. Elbette Aznak'ın bu meclis üzerinde ne kadar etkisi vardı, bilemezdi. Bu yüzden ihtiyatı elden bırakmamaya kararlılardı.

Gerekli işlemleri hızlıca hallettikten sonra sonunda dışarı adım attılar. Hava çok güzel ve çok tanıdık gelmişti. Ne de olsa Kazakistan, hem kandaş hem dindaş bir ülkeydi. Yani kardeşinin evinin ziyaret etmekten bir farkı yoktu ve kardeşinin evi senin de evindi. Bu yüzden Akça şimdiden kendini evindeki gibi rahat ve huzurlu hissetti. Güney Kore'yi ve insanlarını sevmişti ama günün sonunda hiçbir yer evin gibi olamazdı.

"Kazakistan, Astana'ya hoş geldiniz!" dedi, Pars. Onun da yüzünde burada olduğu için mutlu bir ifade vardı. "Daha önce iki kere gelmiştim. Buraya bayılacaksın, Akça."

"Şimdiden bayıldım."

Joon valizi tekmeleyince işareti anlayan Akça ve Pars, bir taksi bulup otele gitmek için arayışa girdi. Sohbet etmek için daha fazla vakitleri olacaktı.

Taksiyi bulduklarında bir anda önlerini bir araba kesti. Kısa bir an, sadece kısa bir an Akça'nın yüreği korkuyla çarptı. Kapı açılıp içinden çıkan kişiyi görünce korkuyla çarpan kalbi rahatlamış ve sevinçle dolmuştu.

"Amca?"

"Benim sevgili yeğenim..." dedi, Balaban tebessümle. Omuzuna gelmiş saçlarını bir toka yardımıyla ardında toplamıştı. "Son birkaç aydır çok yaramaz bir kız oldun, değil mi?"

Hayalet Dünya [Hayalet Serisi #3]Where stories live. Discover now