33. BÖLÜM: "BİÇARE"

252 13 6
                                    


Merhaba! Uzun zaman sonra tekrardan sizlerleyim! Aşk olmayacağını söylemiştim fakat bu süre zarfında bir tutam aşkın hikâyeye renk vereceğini düşündüm!

Ayrıca şiddeti savunduğum yok! Bu hikâye de şiddet, soyut. Öğreneceksiniz... Final hepimizi tepetaklak edecek! Finale biraz daha var...

İyi okumalar dilerim...

Bölüm şarkısı: Billie Eilish - Lovely

Sonbaharın vermiş olduğu ılık rüzgârla irkildim. Saç diplerimden, enseme, ensemden bütün vücuduma hınzır bir şekilde giren rüzgâr, yarım saat önce boşalttığım ecel terlerini acımasızca kuruttu. Kuruyan yalnız terlerim değildi, gözyaşlarım, dilim, damağım... Kısacası ben kurudum. Hislerim, hissetmek istediklerim kurudu.

Elime aldığım nemli toprak parçasını avucuma aldım ve ufaladım. İçimde kurumamış hâlâ ıslak olan o his vardı. Biçare. Öyle bir kelimeydi ki bu, sizin elinizi ayağınızı birbirine dolardı ve aklınıza öyle bir girerdi ki, asla ama asla o histen kurtulamazdınız. Şuan hissettiğim tam olarak buydu. Annem ve babam ufaladığım o toprak parçasının altındaydı artık. Bir daha onları göremeyecek, bir daha onları koklayamayacak olmanın acısıyla yüzleşiyordum.

Konuşacak kelimem yoktu. Zaten ne diyecektim ki onlara? Özür dilerim, beni affedin? Hayır, affedilmeyeceğimi biliyordum. Boğazımdaki kuruluğu bir nebzede olsa geçirmek için, dilimin altında biriken tükürüğümü yuttum ve kısık bir sesle boğazımı temizledim.

"Annem, babam..." diye haykırırken, adım sesleri ağaçlık bölgeyi inletti.

Her insanın kendine has yürüyüşü vardır ve akabinde gelen ses, koku... Gelmişti işte, Barkın Yüksel. Asla ödün vermediği ukalalığı, kibriyle gelmişti.

"Git!" diye bağırdım. "Git, Barkın!"

"Şşş... Yakışıyor mu hiç benim güzelliğime?" diye alaycı bir ses tonu ile yanıma geldi ve çömeldi. Toprağı eliyle yokladıktan sonra yüzünü bana döndü ve dudakları aralandı. "Yazık, böyle ölmeyi hak etmemişlerdi oysaki."

Barkın'ın uyguladığı şiddetin canımı çok yaktığını düşünürdüm. Aslında onun ağzından çıkan her kelime, noktasından virgülüne kadar her şey benim canımı daha çok yakarmış. O suratına binlerce kez tükürmek istiyordum fakat tek yaptığım şey biraz önce ayağa kalkıp bana elini uzatan Barkın'ın suratına bakmaktı. Elini elimin tersi ile ittim ve yavaşça ayağa kalktım. Rüzgâr saçlarımı savururken, anneme ve babama tekrardan baktım ve dudağımdan o acı kelime çıktı.

"Hoşça kalın."

Kimsenin hoşça kaldığı yoktu, birisi fiziksel olarak ölüydü, birisi ise manevi olarak ölüydü. Aradaki tek fark, ciğerimi yakıp kavuran o havaydı. Barkın ile soluduğum o hava. Barkın çeneme yavaşça dokunarak yüzünü yüzüme çevirdi ve gözlerimin içine baktı. Ben ise kendimi geri çekerek ondan uzaklaşmaya, kaçmaya çalıştım.

"Benimle konuşmalısın Lavin." dedi tok bir ses ile. Ben ise alaycı bir şekilde güldüm ve bir adım daha geriye çekildim.

"Senin Allah belanı versin," dedim ve sonradan ölümün ona ödül olacağını düşünerek ona yaklaştım. "Ya da vermesin, ölüm sana ödül olur."

Barkın ise ukala bir şekilde gülerek, "Bu yüzden ölmemeye çalışıyorum ya," dedi ve gülmeye devam etti. "Bana kızgınsın biliyorum ama benden başka kimsen olmadığını göstermem gerekiyordu."

"Bedel demiştin?" dedim ve tek kaşını kaldırdı. Biraz düşündü ve ensesindeki saçı kaşıdı.

"Her neyse. Hadi, gidiyoruz." diyerek kolumdan tuttu ve sürüklemeye çalıştı. Ben ise olduğum yerde beklemekle kararıydım.

ACI VAVEYLÂLARWhere stories live. Discover now