12. BÖLÜM: "MEŞAKKAT"

1.8K 118 106
                                    

İyi okumalar dilerim.

Bölüm şarkısı: Skylar Grey - Dance Without You

Saçımın birkaç teli yer ile buluştuğunda hıçkırdım. Barkın hiçbir şey yapmadan beni izliyordu. Ellerimi, tepkimi ve aklıma gelebilecek her şeyi. Beni izliyordu, sadece beni.

Aldığım her nefes meşakkat olarak ciğerlerime geri dönüyordu. Naçizane bedenim bu olanları anlayışla karşılamak yerine veyahut da bu olanları kendince güçsüz hâle getirmek yerine, önüne daha fazla bariyer koyarak altın tepside sunuyordu. Ben ise altın tepsiye kanıp bu olanları zevkle yaşayıp, izliyordum. Yaptığım kabul edilebilir gibi değildi, kabul. Lâkin bu yaşadıklarım bir insana nazaran zordu. Bu men edilemez bir gerçekti. Ruhum, gözümün önünde parçalandı ve verdiğim tepki dudaklarımdan sadece bir vaveylâ olarak çıktı. Yaşadıklarım başka türlü anlatılamazdı.

Saçımın küçük bir kısmı daha yer ile buluştu ve yavaşça gözüm ayna ile buluştu. Uçlarından biraz kısaltmıştım fakat bu beni özgür kılmıştı. Barkın olmadan da özgürlüğü tadabiliyordum. Bu da önemli bir gelişmeydi.

Makas, parmaklarımın arasından kayıp fayans ile sertçe buluştuğunda aynı anda gözyaşımda yerle buluştu. Eski Lavin hayatını kaybetti. Ruhu ve bedeni bir daha bulunmamak üzere kayboldu. Benim dudaklarımda ise vaveylâ yerine, mutluluk nidaları koptu. Ben, mutlu oldum.

Kolumdan sertçe tutulup bilinmediğim yerlere savrulduğumda da gülümsemem dudaklarımdan kaybolmadı. Sırtım soğuk duvarla buluştu ve dudaklarımdan küçük bir inleme koptu, o kadar. Dudağım tekrardan kıvrıldı ve gülümseme olarak kendini gösterdi. Ben mutluydum.

Fakat mutluluk göreceli bir kavramdı. Şimdi olduğu gibi karnıma giren keskin ağrı ile yok olabilecek kadar göreceli bir kavramdı. Mutluluk her insanın harcı değildi.

Karnıma yediğim sert tekme ile iki büklüm oldum. Regl ağrısı ile katlanan bu acı, vaveylâ olarak çıkmak üzere kendini hazır hâle getiriyordu. Barkın, tahripkâr bir adamdı ve tahrip etmekten çekinmiyordu. Barkın, beni bıraktığı an ayağa kalktım ve çenesinin altına sert bir yumruk geçirdim. Bir iki adım geriye giderken hızımı alamadan burnunun kenarına vurdum. Kan, kırmızının en canlı tonu ile karşımıza çıktı ve çıkar çıkmaz bir yumruk olarak elmacık kemiğimde patladı. Acı, yüzüme nüfuz ederken sendelemenin verdiği hırs ile tekmelerimi sıraladım. Bacağım bir anda çekip, bedenimi uçsuz bucaksız yerlere fırlatan adama baktım. Nefretime, Barkın Yüksel'e baktım.

Duvardan tutunarak yavaşça ayağa kalktığımda Barkın akan kanını elinin tersi ile sildi ve bana iliklerimi donduracak kadar soğuk bir bakış attı. Bu bakış, "Seni öldüreceğim!" bakışıydı. Korkmadım. Ölümü arzulamıştım, gerisi gelirdi.

Yumruğum, Barkın'ın karın boşluğuna isabet ettiğinde nefesinin düğümlendiğini hissetti. Aslında ben, o hâlde olduğuna tanık olmuş ve hissetmiştim. Hissetmeyi unutmuş olan ben, hissetmiştim. Barkın geriye doğru savrulduktan sonra masanın üzerindeki vazoyu aldı ve yere fırlattı. Bir iki adımla yanıma varıp tişörtümün eteğini kavradı ve vazonun parçalarına bedenimi vazo misali fırlattı. Sırtım cam parçalarına karşın sızlarken, kanın akmasına da davet ediyordu. Regl ağrısı kendini belli ederken, ilk günün verdiği ağrıya okkalı bir küfür savurdum. Avuçlarıma batan vazo kırıklarına direnerek ayağa kalktım ve Barkın'ın beni duvara tekrardan fırlatmasına izin verdim. Kollarım rahat durmuyordu ve vurmak istiyordu. Barkın bu isteğimi duvara vurduğu yumruk ile reddetmişti. Barkın'ın alnından akan ter ve burnundan akan kan birleştiğinde akıl almaz görüntüye tanık ettiriyordu. Barkın'ın soğuk nefesi saç tellerimi kırarken, titrekçe nefes aldım.

ACI VAVEYLÂLARΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα