27. BÖLÜM: "ANT"

1.3K 75 27
                                    

İyi okumalar dilerim.

Bölüm şarkısı: Evanescence - Hello

Yirmi sekizinci bölüm biraz geç gelecektir. Bölüm gelene kadar benden istediğiniz şeyler varsa, yorum olarak bırakabilirsiniz. Yirmi sekizinci bölümden önce küçük bir yazı olarak yayımlayabilirim.





Her kelimenin göreceli bir kavramı vardı. Güzelliğin, aşkın, saadetin, korkunun ve dahası... Bu kelimelerin öznel bir ruhu vardı. Her insan kendi ütopyasına belirlediği kelimenin bedelini ağır öderdi. Kendi yorumunu katar, nefesi ile harmanlardı. Benim ütopyam, Barkın Yüksel'di ve ona yakıştırılabilecek tek tabir ise, ölümdü. Çünkü ölüm dört harfin getirmiş olduğu telaştı. Olsundu, Barkın daha tehlikeliydi. O, altı harfti. Her harfin getirdiği ruh, çıkan yollara mubahtı.

Kurşun yarası, bedende ağır yaşanırdı. Peki ya ruhun getirdikleri? Kalpte ağır yaşanır mıydı, bilmiyordum. Barkın'ın patlamak üzere olduğu dikişler beni sebepsiz korkulara ve telaşlara sürüklüyordu. Dışarıda kopan kıyametlerden bu sefer kaçmak zor olacaktı.

Korku, ruhsuzdu.

Barkın'ın tek düze çıkan nefesi ile dudaklarından çıkan kelimeler yarenlik ediyordu. "Lavin arkana bakmadan, kaç!" dediğinde başımı sağa sola salladım. Barkın'ı bu vaziyette bırakmak benim tozlu raflarıma kaldırılmış vicdanıma tersti. "Git!"

"Gidemem, dikişlerin ne olacak?" diye sorduğumda duvardan destek aldı ve ayağa kalktı. Alnından akan terler, çenesinin bitimine ulaştığında derince nefes aldı ve sırtını bana döndü.

"Ben iyiyim," dediğinde sırtındaki dikişlere dokundum.

"En büyük yalandır, ben iyiyim cümlesi..." dedim ve Barkın'ın gülüşü depoyu inletti. "Beni kandırma."

"Gitmeni istiyorum, Lavin!" diye bağırdığında omuzlarına vurdum ve alnımı sırtına yasladım. "Git!"

"Sırf vakit kaybetmemek için gidiyorum," dedim ve Barkın'ın omuzlarını bıraktım. Arkamı döndüğümde derince nefes aldım ve var gücümle koşmaya başladım. Demir kapıyı tuttuğumda yüzümü Barkın'a döndüm. Gitmişti, ne bekliyordum? "Dikişlerine dikkat et!"

"Lavin artık siktirip git!" diye bağırdığında güldüm ve kapıyı kapattım. Dışarıda tehlike kol gezerken, nasıl bir plana başvuracağımı bilmiyordum. Adım sesleri deponun arka taraflarından nüksettiğinde derince nefes aldım ve belimdeki silahı gün yüzüne çıkarttım. Aynı mantra kulağıma tekrar iliştiğinde sırtımı duvara yasladım ve başımı duvardan hafifçe uzattım. Ay ışığı ile biraz da olsun aydınlanmış mekândan seçebildiğim yüzler, gittikçe yaklaşıyordu.

"Sen ön kapıdan gir, ben arka kapıdan girerim!" diye bağıran yabancı şahıs, işimi zorlaştırmıştı. Silahı zar zor kullanabilen bir insan olarak ne yapacaktım, bilmiyordum.

Saniyeler saliselere meydan okurken, hâli hazırda beklediğim silahım ile gökyüzündeki yıldızları sayıyordum. Çalılığın arkasına oturmuştum ve gelecek o kişiyi bekliyordum. İçimdeki küçük kızın dudakları kıpırdadığında gözlerimi devirdim.

Uras'ın işi bu gece bitiyor. Peki, sen Lavin? Senin işin ne zaman bitecek?

"Bu gece," diye fısıldadım ve sonunda ortaya çıkan adam demir kapıyı zorlamaya başladı. Adımlarım sessizliğini korurken, adamın tecrübesizliği bariz belliydi. İki tecrübesiz insan olarak bu gece eğlenecektik.

"Sakın sesini çıkartma," diye fısıldadığımda boğazını sıktığım ve boşta kalan elim ile dudaklarını kapattığım adam debelenmekteydi. Silah yavaşça adamın şakaklarına ulaştığında, adamın elleri kollarıma ulaşmıştı. Silah büyük bir gürültü ile patladığında kollarımdaki elleri gevşedi ve üzerime bulaşan kanları ile yere yığıldı. Oyun basitti. Yakalayacaktınız ve zaman kaybetmeden öldürecektiniz. Adamın belindeki silahı aldıktan sonra yüzüme sıçrayan kanı elimin tersi ile sildim ve deponun arka tarafındaki adamı öldürmek üzere adımlarımı arka kapıya yönlendirdim.

ACI VAVEYLÂLARWhere stories live. Discover now