29. BÖLÜM: "BEDEL"

1.4K 60 30
                                    

İyi okumalar dilerim.

Bölüm şarkısı: Jessie Ware - Say You Love Me


Şimdi ise o soğuk duvarların arkasına saklanmış naçizane bir beden vardı. Çığlıklarının sessizliğe gömüldüğü, gömülmese dahi kimsenin duymaya tenezzül etmeyeceği bir odadaydı.

Şimdi ise o sarıldığı çarşafların soğukluğu, ruhunun kirliliği vardı.

Ben vardım.

Saat sabaha karşı beş gibiydi. Tül perdenin arasından sızan güneş ışıkları, kırmızılığıyla o boğuk karanlığı kırıyordu. Üzerimde sebepsiz bir yorgunluk ve çöküntü vardı. Barkın ise saatlerdir ortalıkta yoktu. Dört duvar arasında sıkışmıştım ve banyoya gidecek hâlim bile yoktu. Ayriyetende üzerimi dahi giymemiştim. Üzerimde sadece kirli bir çarşaf vardı. Onun haricinde üryandım. Tıpkı dünyaya ilk geldiğim gibi...

Barkın'la yaşadığım o dakikalar, beni başlangıca götürmüştü. Götürmeliydi de... Lâkin Barkın'a göre bu, sonun sonuydu.

Peki, sonun sonu neydi?

"Hiç olmamış bir başlangıcın sonu olur mu?" diye fısıldadı sağ tarafımdaki meleğim. "Peki, bu olmamış sonunda bir sonu dahi olur mu?"

"Olurdu," diye yanıtladım çarşafı biraz daha kendime çekerken. Çarşaf dahi siyahken nasıl temiz olabilirdim, bilmiyordum. Sol tarafımdaki meleğim ise, oturduğu yerde biraz daha yayıldı ve ortadan kayboldu. Sağ tarafımdaki meleği sorarsanız, o çoktan beni yalnız bırakmıştı. Gitmese bile, varlığı yokluktu.

Yataktan yavaşça kalktığımda vücuduma bir sürü bıçak saplanmış gibi hissetmiştim. Boğazımda acı bir kuruluk, başımda sebepsiz bir ağrı vardı. Girdiğimiz savaştan galip çıkmayı düşünürken, ağır bir mağlubiyete sürüklenmiştim. Ben kendimi ateş sanıp Barkın'ı eritmeye çalışırken, Barkın beni çoktan kül etmişti. Barkın ateş değil, cehennemdi.

Islak saçlarımı sıkıca topladıktan sonra belime silahımı sıkıştırdım ve kolumdaki saate baktım. Saat öğleden sonra üçü gösteriyordu. Barkın saatlerdir eve gelmemişti. Sadece o değil, Rüya, Buğra ve Enes'ten de haber yoktu. Şortumun belini biraz daha çektikten sonra odanın kapısını açtım ve yerdeki kıyafetleri ayağımın ucu ile ittim. Yere düşmüş tabloları yavaşça yerlerine asarken dün gece film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyordu. O gece bir daha tekrarlanacaktı ve inanıyordum ki, telafi edecektim. O gün bende cehennem olacaktım ve birbirimizi değil, bulunduğumuz yeri yakacaktık.

Kalbime ağır bir sızı girmişti ve nedenini bilmiyordum. Bakire olmamam mıydı sorun, emin değildim. Yoksa Barkın'ın gözlerinde gördüğüm hayal kırıklığı mıydı, beni bu denli üzen? Bilemiyordum. Bütün duygu ve düşüncelerim sırt çevirmişti bana. Sanki hepsi Barkın'dan yanaydı. Bu yanlıştı zira Barkın'la aramızda duygusal bir bağ yoktu. Bakire olmamam ona sorun olmamalıydı.

Dış kapıyı sertçe kapattıktan sonra arabanın kapısına uzandım ve kapıyı açtıktan sonra kendimi koltuğa fırlattım. Arabayı çalıştırırken, aramaya nereden başlayacağımdan emin değildim. Vitesi attıktan sonra gaza yavaşça dokundum ve çakıllı yoldan ilerlemeye başladım.

"Küçükken belki bir dönme dolapta özgür hissetmiyordum ama her zaman en yüksek tepeye çıkardım..."

Barkın'ın fısıltısı kulağımda uğuldarken, direksiyonu aniden kırdım ve asfalt yola giriş yaptım. Nereye gideceğimi tam olarak kestirememiştim ama gidilecek çok yer vardı, biliyordum. Arabanın hızını artırırken, camı biraz araladım. Hava rüzgârlıydı ve Barkın rüzgârlı havalarda kendini özgür hissederdi, tepede ise bu kaçınılmazdı. Öncelikle lunaparka gidecektim. İstikametim kesinlikle orası olacaktı. Arabada küçük turuncu sayaçtaki saate baktım. 15.10'u gösteriyordu. Hava kapalı bir hâl almıştı ve sokak lambaları yanmaya başlamıştı. Güneş bulutların ardına saklanırken, gaza biraz daha bastım ve yaklaşık yüz metre sonra trafiğe yakalandım.

ACI VAVEYLÂLARWhere stories live. Discover now