8. BÖLÜM: "SOĞUK"

2.3K 142 45
                                    

İyi okumalar dilerim.

Bölüm şarkısı: Skylar Grey - White Suburban

Konya'nın akşam soğuğu bedenime işlerken, Barkın'ın daha kalın bir şeyler giydirmemesine okkalı bir küfür savurdum. Yaz mevsiminde olmamıza rağmen, tam olarak havalar ısınmamıştı ve ben, bu sebepten ötürü yaz mevsiminde olmamıza rağmen üşüyordum. Gözlerimi kapattım ve bacaklarımı karnıma çektim. Hareket ettiğimde ipler karnımı kesiyordu ve dayanılmaz acılara davet ediyordu. Güneş ufuk çizgisinden görünecekti ve ben yine karanlık ruhumla baş başa kalacaktım. Güneşin doğması, benim karanlığıma aydınlık vermeyecekti. Sadece gerçeklerle yüzleşecektim.

Uras'ı düşündüm biraz. Bahar'a bakışını düşündüm. Beni nasıl ayakta uyuttuğunu, beni nasıl kandırdığını, aydınlığa ulaşmak için beni kullandığını tek tek düşündüm. En ince ayrıntısına kadar... Uras çok korkusuz bir insandı. Kendisi aydınlığa ulaşmak isterken, beni karanlığa hapsetmeyi göz önüne alması büyük cesaretti. Beni, kendi menfaatleri için kullanması da bambaşka bir ruh karmaşasıydı. Uras, tahripkâr bir adamdı.

Gözlerim gökyüzünü tararken, yıldızın kaydığını gördüm. Yıldızın kayması ve ondan sonra tutulan dilekler artık umurumda değildi. Çünkü benim, ne kayan yıldızım ne de tutulacak bir dileğim vardı. En yalın hâlim ile ben, bendim.

Ellerim iplere geçtiğinde ipi biraz tanımaya başladım. Fakat ipler öyle muntazam bir şekilde bağlanmıştı ki, çözemiyordum. Barkın da bu iplerden farksız değildi. Zira o da, muammanın ta kendisiydi. Bu kadar mal varlığı olmasına şaşırıyordum. Kaputuna boylu boyunca uzandığım arabayı nasıl almıştı? İşte bunun gibi soru işaretleri Barkın'ı muamma kılıyordu.

Arabanın kapısı açıldığında kirpiklerimin arasından Barkın'a baktım. Kirli sakalları, dağılmış saçları ve kahvenin en güzel tonunu barındıran gözleri ile bana doğru yaklaşıyordu. Birkaç saat uyumuştu. Kızarmış gözlerinden ve gözünün altında oluşan mor halkalardan kolaylıkla anlaşılıyordu. Bu görüntüye karşılık, istemsizce yutkundum.

İntikam hırsı ile yanıp tutuşan bedenimi dizginledim. Şu hâlime bakılırsa, Barkın kadar güçlü değildim. Lâkin Barkın'dan güçlü olmamam, onun kadar güçlü olamayacağım anlamına gelmezdi. Amacım onun kadar güçlü olmak değildi. Aksine, ondan da güçlü olmaktı. İkisi arasında dağlar kadar fark vardı.

Barkın ipleri çözerken gözlerimi kapatmıştım ve hareket etmiyordum. İp, naçizane bedenime dokundukça, dudaklarımdan inlemeler dökülüyordu. Barkın ise bu inlemelerime karşılık, ipi daha çok bedenimle buluşturuyordu. İpleri tamamen çözdüğünde ise, beni kucağına almak ile yetinmişti. Arabanın açık kapısından beni koltuğa yatırdığında irkildim. Barkın'ın sıcaklığı ile ısınmış koltuk, bedenimdeki buzu çözmüştü. Barkın, yanıma yatıp kollarını bedenimle buluşturduğunda titredim. Soğuk bedenim onun sıcak bedenine yenik düşmüştü. Bedenim, jöle kıvamına gelmişti ve kıvranıyordu. Yüzlerimiz birbirine çok yakındı ve nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Ay ışığı ile birlikte parıldayan gözleri ölüme davet ediyordu. Bu gözlere bakan her kadın, ölümünü Barkın'dan isteyebilirdi ama ben farklıydım. Barkın, beni zaten öldürecekti. Gözlerine baksamda, bakmasamda bu kaçınılmaz bir gerçekti.

"Lavin," dedi ve derin bir nefes aldı. "O kadar güzelsin ki," dediğinde gözlerimi kırpıştırdım. Eli yanağımla buluştuğunda gözümden bir damla yaş düştü. Gözyaşımı sildikten sonra, belimi sıkıca kavradı ve başını, boynumun girintisine sakladı. Gözlerimden yaşlar akarken, bu geceyi nasıl bitireceğimi düşünüyordum. Güzellik göreceli bir kavramdı. Güzelim derken, güzel olduğumu kastettiğini düşünmezdim. Aksine, beni günahlara tevcih ettiğini* düşünürdüm. Barkın'ın gözünde güzel olmak bana ne kazandırırdı ki? Bedenimi kullanan ve beni dip köşelerde gören bir adama göre güzel olmak ne kadar mühimdi? Cevabı hiçti. Hiçlikten öteye gidemezdi.

ACI VAVEYLÂLARWhere stories live. Discover now