28. BÖLÜM: "CENNET"

1.4K 71 36
                                    

İyi okumalar dilerim.

Bölüm şarkısı: Beyoncé - Crazy In Love

"Ölmeni istiyorum," diye mırıldandım. İçimdeki minik kız eteğini düzeltti ve kollarını göğsünün altında birleştirdi. Akabinde ise parmağı ile beni gösterdi. "Sen, Barkın'ın ölmesini istiyorsun? Sen?" deyip güldüğünde küçük kıza inat, Barkın'ın yüzüne bakıp tekrarladım. "Ölmeni istiyorum."

"Bu kadar kolay mı?" diye karşı çıktığında omuz silktim. "Beni öldürünce ikimizde yarar göreceğiz," deyip güldü. Ölüm ona nasıl bir yarar verebilirdi ki? Elimdeki silah parlarken, aklımın tozlu raflarındaki hatıraları süpürdüm.

"Ölüm," diye fısıldadım. "Nasıl yarar verebilir?"

"Öğrenmen gereken daha çok şey var, güzelim," deyip küçümser bir gülüş attı ve gözlerini elimdeki silaha çevirdi. "Bu namlunun ucundaki kurşun dahi, benim ölmemi istiyor. Ölüm benim kaçışım, Lavin. Ben çok adi bir adamım, ölümü dahi hak etmiyorum."

"Ölüm sana verebileceğim en büyük ceza," dediğimde başını sağa sola salladı ve beni sert bir şekilde reddetti.

"Öğrenmen gereken çok şey var," diye tekrarlayıp elini uzattı. Silahı yere sertçe atıp, deponun kapısına adımlarımı yönelttim. Kapıyı açtıktan sonra sıcak esen rüzgâra karşı yüzümü buruşturdum ve motora doğru yürümeye başladım. Ayağımın ucundaki çakıl taşlarını fırlatarak yürüyordum ve düşüncelerimi de çakıl taşları gibi fırlatmak istiyordum. Aklımda tek bir soru vardı. Şimdi ne olacaktı? Cevabı muammaydı.

Motora bindiğimde saçlarımı savurdum ve ensemden vücuduma akan teri elimin tersi ile sildim. Barkın ise çok geçmeden motora bindiğinde gidonu kavradı ve bir anda hızlandı. Sıcak esen rüzgâr yerini soğukluğa bıraktı.

"Nereye gidiyoruz?" diye sorduğumda gidonu sola çevirdi ve tekerlekler büyük bir çığlık kopardı. "Nereye gidiyoruz, dedim."

"Sus lan artık!" diye bağırdığında tırnaklarımı etine batırdım ve başımı sırtına yasladım.

"Bana bağıramazsın, şerefsiz!" diye karşılık verdiğimde hızını artırdı. Barkın hiçbir şey demeden çok şey anlatabilen bir insandı. Ona karşı tek saygım, sessizliğini dinlemek olurdu. "Sessizlik dinlenebilir miydi?" diye sorarsanız, tek cevabım, "Dinlenebilir," olurdu. Aslında sessizlik çok şey söylerdi. Çığlık atardı, bütün nefretini kusardı. Bazı insanlar ise sağırdı, bu çığlıkları duymazdı. Duymayı reddederdi. Beni soracak olsanız, Barkın'ın sessizliğine sağır olamazdım. Onun sessizliği karşı konulamaz şekilde güzeldi. Barkın, güzeldi.

Erkekler güzel olur muydu? Olurdu. Bazı insanların ruhları güzeldi, katil olsalar bile... Gelinlikle masada bıraksalar bile, güzel olurdu. İyi ki bırakmıştı. Zira içimdeki diğer kadını göremezdim. İçimdeki o kadın, şehvet ve nefret karışımıydı. Barkın içimdeki o kadınla yüzleştirmişti.

Motor yavaşça durduğunda ayağımı zemine dokundurdum ve motordan yavaşça kalktım. Saçımı sağa sola savurduğumda, Barkın belimden tuttu ve beni kapıya sürükledi. Nerede olduğumuzdan emin değildim. Barkın kapıyı sertçe ittiğinde çıkan ses ile yüzümü buruşturdum. Kapının gıcırtısı, mekândaki herkesin bize bakmasını sağlamıştı.

Dıştan bakıldığında hiçte restoranı andırmayan bu mekân, bir şeylerin normal olmadığını metreler öteden göstermişti. Merdivenleri yavaş yavaş inerken alt katta ne olacağından haberim yoktu.

Barkın, "Korkma, Çoban Yıldızı..." diye fısıldadı.

"Korkmuyorum," diye karşılık verdiğimde başını salladı. Gözlerim alt katı taradığında masaların üzerindeki yemekler ile açlığımı hissetmiştim. Karnımdan gelen sesler ile Barkın'ın kıkırdaması kulağımı doldurmuştu. Merdivenleri hızla indim ve herhangi bir masaya oturdum. Barkın ise elini birbirine çarptıktan sonra karşıma oturdu ve arkasına yaslandı.

ACI VAVEYLÂLARWhere stories live. Discover now