Çığlık atmaya çalıştım ama tek yaptığım inlemek oldu sanırım. Son çırpınışlarım olduğunu fark ettim o an, ölüyordum sanırım.

Nefes aldım son kez ama gereksizdi bu. O nefesi veremeden ölecektim. Bebeğim aklıma geldi ama ölsem bile onu kurtarabilirlerdi. Bana ihtiyacı yoktu onun. Ne geçmişte ne gelecekte ihtiyacı olmamıştı bana. Bu nedenle teslim oldum. Beni götürüp giden o karanlığa.

Yavaşça karanlığa boğulurken aniden üzerimdeki baskı kalktı. Gözlerim zorla açılmaya çalışıldı ve üzerime düşen küçük damlaları hissettim. Yavaşça gözlerimi açmaya çalıştım. Karşımda bana donuk ve göz pınarları dolmuş bir şekilde bakan Can vardı.

Bu sahneyi daha önce görmüştüm sanki. Önce uzanmak istedi bana ama sonra belini tuttu acı ile. Daha sonra ise elini hareket ettirip beni havaya kaldırdı. Mızrak demek istedim ama ağzımdan ses çıkmadı. Ama beni aniden havaya kaldırınca acı içinde çığlık attım. Can çığlığımı ne kadar şiddetliyse artık donup kaldı.

Bacağımdan kanlar damlıyordu. Sanki kopacak gibi eğilmişti. Onun için ayrıca bir birleştirme yaptı ve beni havada tutarak yürümeye başladı. Acıdan etrafıma bile bakamıyordum. Tek odaklandığım nokta bacağım ve ne kadar acı verdiğiydi. Nefes almak zorlaştı gittikçe. Ve kanlar gittiğimiz yerlere akıyordu. Bir yol oluşturmuştuk. O anda ben farkında olmadan kulaklarım açıldı. Sesleri tekrar duymaya başladım. Bu süre ilerledik böyle ama fazla değil. Can aniden yolda durdu. Çünkü karşımıza Mert çıktı. Bana acı içine baktı.

"Ona ne oldu?" diye sordu Mert gözlerinden yaşlar akarken.

"Aa kayıp olan kocası karısını soruyor. Çok mantıklı." dedi Can sinirle.

"Can!"

"Ne Can?" dedi sinirle Can. Can "Miray'in başına bir sey gelir ben giderim. Kocası bir şey yapar yine ben giderim. Sanki Miray'ın koruyucusuyum mübarek." dediği anda Mert hızla bana yaklaştı ve beni tutmak için uzandı.

"Ona yaklaşma ve sakin dokunayım deme!" dedi Can sinirle ve hızla beni daha çok havaya kaldırdı ama bu acı verdi bana ve aci içinde çığlık attim.

"Gördün mu? Ben mi ona acı veriyormuşum Can efendi?" dedi sinirle Mert ve bana uzanıp, "Gel ruhum." dedi. Daha sonra ise nedense donup kaldı.

Tanıdık gelmişti söylediği. Ruhum... bir şeyler görmeye başlamıştım ki aniden kulaklarımın kanadığını hissedince durdurdum. Belki de bugün ölebilirdim ama ölmek istemiyordum.

"Beni-sen-taşıma." diye fısıldadım sakince ama gözlerindeki hüznü, kırılmışlığı görünce demez olsaydım diye düşündüm ama o beni taşımamalıydı. Nedendi bilmiyordum ama eğer beni taşırsa bu onda büyük bir yük olacaktı. Gelecek için. Belki gelecekte de beni böyle taşıyacaktı?

Mert yavaşça geri çekildi ve Can'a yol verdi. Bu arada ben odaklanmaya çalışıyordum ama odağımı bir süre sonra kaybettim ve karanlığa boğuldum.

Gözlerimi açtığımda kendi odamdaydım ve bacağımda garip bir taş vardi. Taş sıcaktı ve kalp gibi atıyordu.

Ama iyi geliyordu. Bir süre öyle durdum ve düşündüm. Şimdi ben onlara yardım etmiştim ama onlar benim bebeğimi almaya kalkmıştı. Ama bunu yapan veya yaptıran o baş yaratık mıydı ? İşte bunu öğrenmeliydim. Ayrıca hala ordalarsa onları da geri püskürtmeliydim. Onları kıskıvrak yakalayacağım bir manevra yapmam lazımdı. Başım da ağrıyordu ama biran önce bir plan kurmazsam ortalık savaş alanına dönecekti.

Düşün Miray. Düşün. Onlarla konuştuklarımı düşündüm. Belki bir ipucu olur manasında ve dikkatle düşündüğümde baştan beri dikkatimi çeken cümleye geldim.

Ejderha Kız 4; Kan KehanetleriΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα