Bir süre öylece oturdum. Sonra biraz uzandım ve tavana baktım. O anda tavandaki fotoğrafları gördüm. Mert ile benim fotoğraflarımı.

O an nefes alamamaya başladım. Hızla yataktan kalktım ama bu seferde baş dönmesi yaşadım. Tam yatağın kenarına tutunduğumda aynadaki görüntümü gördüm.

Bütün vücudum kan içerisindeydi. Aynaya bakarken beynimdeki karadelik titreşmeye başladı ve ben daha ne olduğunu anlamadan yerde cenin pozisyonunu almış bağırıyordum. Ya da bağırdığımı sanıyordum. Felç olmuştum resmen. Kıpırdayamıyordum. Bölük börçük bir şeyler geliyordu gözlerimin önüne.

Kan, ateş, elimin kanla kaplanması,... nefes almaya çalıştım ama alamıyordum. Tek yapabildiğim titremekti.

O anda beynimde küçük sesler duymaya başladım.

"Sakin ol anne. Ben buradayım. Sakin ol." Diyordu küçük bir kız sesi.

"Ölümün benim elimden olacak Kraliçe." diye bağırıyordu bir başka ses.

"Ben senin halanım."

"Annelerimden birini sen öldürdün."

"Bizimle ittifak kurmak zorundasınız."

"O senin ölümün olacak Kraliçe. Bebeğin sana ölüm getirecek."

"Onu sen öldüreceksin. Çünkü sen bir yaratıksın."...

Sakin olmalıydım. Denedim de ama olamadım. Yapamadım. O anda biri geldi yanıma.

"Aşkım. Seni yalnız mı bıraktılar burada? Nasıl yaparlar bunu? Senin üzüleceğini bile bile." Dedi güzel bir erkek sesi. Tanıdık gelmişti ama uyandığımda konuştuğum kişilerden birinin sesi değildi.

"Sakin ol. Ateş'in babası burada. Sana yardım edecek." Dedi gülerek ve uzanıp alnımdan öptü beni. O anda titremem sona erdi ve sakinleşmeye başladım.

"Bu sana kendini daha iyi hissettirecek. Şimdi gitmeliyim. Tekrar geleceğim meleğim. Sen sadece dinlenmene bak." dedi ve gitti.

Bir süre sonra kendime geldim. Yaşadıklarım çok tuhaftı. O da kimdi acaba? Ateş'in babası ne demekti? Eğer Ateş'in babası varsa annesi de olmalıydı. Bu düşünceme güldüm.

Sonra toparlanıp ayağa kalktım. Hızla banyoya girdim ve duş aldım. Aynaya bakmamaya çalıştım.

Su vücudumdan aşağı akıp giderken duvara tutundum ve nefes almaya odaklandım. Beynimdeki düşüncelerden uzaklaşmaya çalıştım ama beynimin arkasında konuşan minik bir ses vardı hala.

"Anne, ben burada yanındayım."

Kaybolmasını istedim bu sesinde, yalnız kalmak istedim.

"Sus." dedim fısıldayarak. Ben kendi düşüncelerimden bıkmıştım. Bir de bu küçük kız sesi nerden çıkmıştı?

Hızla duşumu aldım ve üzerime yeni giysiler giyip saçlarımı taradım. Sonra ise nefes almak için odadan çıktım.

Odamdan çıkar çıkmaz kapıdaki insanlar durdu ve, "Majesteleri." dediler ikisi de aynı anda.

"Siz de kimsiniz?" diye sordum merakla onları inceleyerek. Üzerlerinde mor ve kırmızı renkte garip bir kıyafet vardı ve bütün baklavaları ortadaydı. Bir süre onları izledim tabi.

"Biz sizin kapı muhafızlarınız Majesteleri." dedi fıstık yeşili gözlü olan. Ne kadar garip bir göz rengiydi o öyle.

Tam iyi deyip yürümeye devam edecektim ki, "Bir dakika siz neden kapı muhafızımsınız ki? Ben normal bir insanım." dedim sakince.

Önce birbirlerine baktılar şaşkınca. "Siz Majestelerisiniz çünkü." dedi lacivert gözlü olan.

"Majesteleri derken?"

"Yani Kraliçe'siniz." dedi fıstık yeşil gözlü olan gayet normalmiş gibi.

"Kim ben mi?" diye sordum etrafa bakıp. Belki de başka birinden bahsediyorlardı.

"Evet." dedi her ikisi de.

"Ama-"

"Aa. Majesteleri. Neden burada duruyorsunuz? Öğlen yemeği çoktan başladı. Sanırım siz geç kaldınız. Gelin birlikte gidelim." Dedi bal rengi gözlü biraz önce odamda olan kız.

"Ama ben-"

"Acıkmışsınız siz. Belli. Benimle gelin." dedi kız ve beni sürüklemeye başladı. Önce ona direnmeyi aklımdan geçirsem de yapmadım. Yapsam ne işime yarayacaktı? Daha çok belaya neden olacaktım. Zaten yeterince acıya neden olmuştum. Bu kadarı fazlaydı.

Yolda giderken bizi gören herkes önce gözleri mutlulukla parlıyor, ağlayacak gibi oluyor, kocaman gülümsüyor, bana sarılıyordu. Tabi o kız çoğunu engellemeye çalışmıştı. Neden bilmiyordum ama etrafa çok dikkatli bakıyordu.

Beni iki tan kocaman kapının olduğu bir yere götürdü ve kapının önünde durdurdu.

"Hazır mısın?" diye sordu merakla bana bakarak.

"Neye?" diye sordum merakla.

"Buna." dedi ve kapıyı açtı.

O anda herkesin orada toplanmış gerçekten yemek yediğini gördüm. Biraz tartışıyor havası vardı. Tabi kız içeri adım attıktan sonra herkes kapıya baktı ve beni görüp sustu. O anda burada olmamam gerektiğini hissettim.

Ama benim geriye adım atmamla kızın elini uzatıp kolumu tutup beni içeri götürmesi bir oldu. Hızla beni en baştaki boş sandalyeye oturttu.

Herkes bana merakla bakıyordu. Hızla önüme döndüm. Bu arada bana servis yapıldı. O andan sonra herkes yemeğine döndü. Çoğu kişi yani.

Ben ise yemeğime bakmaya başladım.

"Ne oldu yemek yemeği de mi unuttun?" diye sordu sinirle bir ses. Kafamı kaldırıp bakınca Mert olduğunu gördüm.

"Mert!" dedi sinirle Can.

Gözlerim yaşlarla dolmaya başlarken onları ittirdim ve sinirle kaşığı elime alıp yemeğimi yemeye başladım.

"Sence unutmuş muyum?" dedim umursamazca.

"Unutmamışsın. Aferin sana." dedi sinirle ve, "Ben doydum. Size afiyet olsun." deyip masadan kalkıp gitti.

Can da kalkıp gitti. Ondan sonra herkes önce bana baktı sonra ise yemeğe devam ettiler. Ben de bir süre yedikten sonra boş tabağa daldım.

Bu insanlar kimdi gerçekten? İyi miydiler? Kötü müydüler? Veya ben nasıl biriydim? İyi mi, kötü mü?

Adımı bile hatırlamazken bunları nasıl hatırlayacaktım? Lütfen biri bana yardım edebilir miydi?

m

Ejderha Kız 4; Kan KehanetleriWhere stories live. Discover now