-Kıyma mı seversin mantar mı? diye sordu.

-Kıyma daha iyi olur. Mantar pek sevmem, dedi genç adam. Zümra aldığı yanıt üzerine dolaptan çıkardığı kıymadan bir miktar sosa ekleyerek karıştırmaya devam etti. Bir süre sonra çaydanlığı çıkarıp çay koydu. Makarnanın suyunu süzdürüp tabaklara yerleştirdikten sonra pişen sosu da makarnanın yanına ekledi. İki tabağı alıp salondaki masaya yerleştirdi. Mutfağa geri döndüğünde Yiğit'in çayları bardaklara dolduruyordu.

-Sende mı çay içeceksin, dedi. Yiğit herhalde der gibi bir bakış attıktan sonra,

-Hadi geçelim salona, dedi. İkili masaya yerleşip yemeklerini yemeye başladılar.

-Ellerine sağlık çok güzel olmuş, dedi yemeğini yerken.

-Afiyet olsun, dedi genç kız utançla gülümseyerek. Kendi tabağına masaya getirdiği birkaç baharattan ekleyerek yemeğini yemeye devam etti. Yiğit'in kendisine baktığını görünce 'ne' der gibi baktı.

-Baharat çok seviyorsun galiba, dedi. Genç kız gülümseyerek,

-Böyle daha güzel oluyor, dedi. Yiğit'te genç kıza gülümseyip,

-Gerçekten mi? dedi. Sonrasında çatalını Zümra'nın tabağına daldırıp ağzına götürdü.

-Imm güzelmiş, diyerek onayladı. Kendi tabağına da baharattan ekleyerek yemeğini yemeye devam etti.

Yemek faslı bittikten sonra Zümra masayı toplayıp kitapları getirdi. Masaya oturup çalışmaya başladılar.

-Kitabı bitirdin mi? diye sordu.

-Bitti, çıkardığım notlar evde ama gidip alabilirim, dedi.

-Yok onlar kalsın. Şimdi bir karar verelim, kimler üzerinden araştırma yapacağız, dedi.

-Bilmem. Ne önerirsin? diye sordu.

-Çevrende örnek bir aşk var mı? Ödevimize konu olabilecek kadar etkileyici olduğunu düşündüğün? diye sordu. Yiğit gülümseyerek,

-Var, dedi. Genç kız merakla

-Kim, diye sordu.

-Annem ve babam, dedi kendisini ilgiyle dinleyen kızın gözlerine bakıp.

Zümra duyduğu şeyle şaşırsa da bunu gizlemeden merakla sordu,

-Bildiğin kadarıyla anlatsana merak ettim, dedi. Yiğit onaylayarak başını salladıktan sonra anlatmaya başladı,

-Annemin adının Dicle olduğunu biliyorsun. Babamın da adı Fırat. İkisi kavgalı iki aşiretin ağalarının çocuklarıydı. Babam annemi ilk kez 15 yaşındayken görmüş annem o zamanlar 13 yaşındaymış. Her sene yapılan bahar şenliklerinde tanışmışlar. İkisi de birbirinden o an etkilenmiş. Herkes dilek ağacına dileğini tutup elindeki mendili bağlarken o an ikisi de birbirinden habersiz birbirini dilemiş. Sonra ise okulda karşılaşıp görüşmeye başlamışlar. Mezun oldukları gün babam dayanamayıp anneme onu çok sevdiğini söylemiş. Annemde babama onu sevdiğini söyleyince aralarındaki ilişki ilerlemiş. Babam annemin davranışlarından dolayı 'dicle nehri gibi asi ve inatçısın' dermiş hep. İki nehrinde göründüğü bir tepede her akşam buluşup güneşin batışını izlermişler. 5 yıl böyle görüşmüşler. Yine bir akşam orada otururken babam annemin ellerini tutup

'Diclem, toprak gözlüm ben çok uzaklara gideceğim yakında' demiş. Annem korkup 'Neden gideceksin yoksa beni sevmiyor musun' diye sormuş. Babam anneme sarılıp 'O nasıl söz seviyorum tabi ki üniversite okumak için 4 yıllığına İngiltere'ye gönderecek babam beni. Ama geri geldiğimde hemen evlenelim istiyorum.'dedi. Annem dedemin en küçük kızıydı. Ama dedem annemi çok severdi. O yüzden annemi okutup meslek sahibi yapmış. 4 yıl sonra babam okulunu bitirip geri geldiğinde dedemin isteğiyle şirketin başına geçmiş. Annemde dört yıl sonra anaokulu öğretmeni olup dedemin yardımıyla kendine açtığı küçük bir kurumu işletmeye başlamış bir gün babam onun kurumuna gelmiş annem babamı karşısında görünce göz yaşlarına boğulmuş. Oturup uzun uzun konuşmuşlar. Birkaç gün sonra babam annemi her zaman buluştukları tepeye çağırmış. Annem geldiğinde ise önünde diz çöküp evlenme teklif etmiş annemde kabul etmiş. Ailelerine durumdan bahsetmişler. Babam ailesiyle annemlerin evine geldiğinde gerçek o zaman ortaya çıkmış. Dedemler o akşam çok büyük bir tartışma yaşamışlar. Dedem babamı da alıp oradan ayrılmış. Annem çok üzülmüş. Birkaç hafta sonra dedem anneme onu kuzeniyle evlendireceğini söylemiş. Babam bunu duyunca yıkılmış. Kaç kez dedemin karşısına dikilip konuşmaya çalışmış. Ama dedem onu dinlememiş. Sonra annem kuzeniyle nişanlanmış. Boran'dı adı o adamın. Babam böyle olmayacağını anlamış annemi kaçırmaya karar vermiş. Ama nişanlısı babamın planını öğrenip annemi tehdit etmiş. Eğer babamla kaçarsa babamı öldüreceğini söylemiş. Annem ne yapacağını bilememiş babama mektup yazıp artık onu sevmediğini kendisini rahat bırakmasını söylemiş. Tabi babam yıkılmış mektubu okuyunca. Babam İngiltere'ye geri dönmeye karar vermiş. Annem babamın gideceğini öğrendiğinde daha da çökmüş. Evdekilere de bir mektup yazıp bir sürü ilaç içerek intihar etmiş. Anneannem onu bulup hastaneye yetiştirmiş. Babamda tam hava alanındayken telefonla haberi alıp annemin yanına gitmiş. Annem yoğun bakımdayken babam zorla da olsa ısrar edip yanına girmiş ve annem babamı hissedip gözlerini açmış. Birkaç gün hastanede kaldıktan sonra annemi alıp İstanbul'a gelmiş. Hemen evlenmişler. İkisininde ailesi onlar kaçtıktan sonra kendi memleketleri Van'a dönmüşler. Ben doğduktan sonra Van'dakiler de ulaşmışlar. İki aileyle görüşüp arada barışı sağlamışlar. Anlayacağın çok çile çekmişler ama mutluluğa kavuşmuşlar. Benden beş sene sonra da Bahar'a hamile kalmış annem. Babamla tatil için Van'a gitmişler ama o Boran denen adam annemi kaçırmış. Annem bebeğini düşürme tehlikesi geçirmiş ama dedem ve dayım babama yardım edip annemi bulup o şerefsiz herifin elinden kurtarmışlar. O hapsi boylamış ama annem erken doğum yapmak zorunda kalmış. Bahar yedi aylıkken doğmuş. Bir ay hastanede yatmış ama şükür Allah ikisininde canını bize bağışladı. Hayatımın iki değerli kadını da yanımda, diyerek sözlerini bitirdi. Bakışlarını kendisini ilgiyle dinleyen kıza çevirdiğinde yüzünde gördüğü sevimli ifadeyle gülümseyerek göz kırptı. Zümra Yiğit'in hareketiyle kendine gelip avucuna dayadığı başını kaldırıp oturduğu yerde dikleşti,

HÜZÜNLÜ KALPLER DURAĞI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now