20. Bölüm #Zarf#

8K 591 152
                                    

Bölüm Şarkısı: Bir Sinema Filmine Bilet Almışım- Yüzyüzeyken Konuşuruz

*

"Demek bu odayı sen seçtin." diye hayıflandı kardeşim Emre. "Zaten hep o odayı sen kapmaya çalışırdın."

"Daha az böcek çıkıyor, biliyorsun." diye dalgaya vurdum. Emre valizini yatağın üstüne koyarken ben de odadaki koltuğun üstüne oturmuştum. "Babam nasıl?" diye sordum, görüşmeyeli çok uzun zaman olduğu için.

"İyi, çalışıyor her zamanki gibi." Emre valizinden eşyalarını çıkarıp anneannemin onun için açtığı dolabın içine kıyafetlerini yerleştirmeye başladı. Kafamı bunun üzerine olumlu anlamda salladım. "Gelmeden önce seni aramaya çalıştım, ama kapalıydı."

Yüzüme buruk bir ifade yerleştirerek konuştum. "Telefonumu suya düşürdüm." Emre'nin gözleri fal taşı gibi açılmış ve şaka yapıp yapmadığımı suratımdan anlamaya çalışan bir ifadeye bürünmüştü. 

"Ne zaman?" diye sordu telaşla.

"Bugün." diyerek kestirip attım. "Anneannemlerin haberi yok, henüz." Ona sanki dünyanın en gizli haberini veriyormuş gibi fısıldadım. Bana anlamış gibi baktı, ve tekrar uğraştığı işe döndü.

"Eninde sonunda işin olacak." dediğinde telefondan bahsettiği anlamam uzun sürdü. "Efe felan merak etmez mi?" Efe ile işler ciddileşince onun varlığından kardeşime ve babama da bahsetmiştim. Yazın İzmir'e gelselerdi, ikisi de tanışmak istiyorlardı. Şimdi bitti demek, beni gönülden yaralıyordu.

"Edeceğini zannetmiyorum." derken amacım konuyu açmak değildi ama konuşmanın o yöne kayacağı besbelliydi. Soru sormasına izin veremezdim, yoksa bir başka çöküş daha yaşayacaktım. "Gel buraya ufaklık, özlemişim seni." Emre yanıma oturduktan sonra saçlarına ufak bir buse kondurdum. "Az daha uzasan beni geçeceksin." Bunun üstüne ufak bir tebessüm sergiledi ancak bir şeyler sakladığımı fark etmişti. Durup dururken konuyu değiştirmem besbelli buna işaretti.

"Her şey yolunda mı?" diye sordu. Emin olmasını sağlamak için yüzüne baktım.

"Tabiki, neden olmasın?" Yataktan kalkıp odanın diğer ucuna gittim. "Yorulmuşsundur, yat dinlen. Uzun bir gün bizi bekliyor yarın."

Işığı kapatıp odadan çıktıktan sonra kendi odama geçtim. Üstümdekileri bir kenara atıp yatağın içine girdikten sonra ne kadar yorgun olduğumu yeni anlıyordum. Daha önceleri hayatında pek bir değişiklik olmayan bir kızdım, ancak Efe'den sonra her gün farklı bir şey yaşamaya alışmıştım. Şimdi ise gidişinden sonra kendimi toparlamaya çalışıyordum, ve bunu yapmak zordu, hak ettiğimden de zor.

Düşünceler sanki karanlığı beklemişcesine saklandıkları perde arkasından çıkıp işkence ediyorlardı. Dikkatli dinlerseniz, gülüşlerini duyabilirdiniz. Samimiyetsiz, iki yüzlü, arkadaşlıktan uzak bir gülüş bu. Acı veriyor, kendinizi tek bir mermi ile sonlandırma isteğine sebep oluyordu.

Gözlerimi kapattım ve Efe'yi düşündüm. Hala burada olduğunu, hatta yeni gelmiş olduğunu hayal ettim. Sanki yüzünü görmeyeli asırlar olmuş gibiydi ama hatırlıyordum. Ona dair hiçbir şeyi unutmak doğru değildi zaten. Evde yalnız olduğumuzu ve akşam yemeğini yeni bitirmiş olduğumuzu düşündüm. Aniden bir huzur belirdi küçük odamda. Sanki buradaymış gibi sıcak olmuştu ortam. Ayın aydınlık kısmı, odaya küçük bir ışıltı katmış ve size tek eksiğiniz müzik olduğunu hatırlatır gibiydi. Efe ile tabakları masadan kaldırdığımızı ve en sonunda evde yapılacak işlerimizin bittiğini düşündüm. Şimdi sadece bana yaklaşırkenki gülümsemesini izliyordum. Güzel yüzü sevginin tüm tonlarını yansıtıyor ve sizi de otomatik olarak gülümsemeye zorluyordu.

Ayvalık (İzmir #2)Where stories live. Discover now