18. Bölüm #Şah ve Mat#

9.5K 641 220
                                    

Bölüm Şarkısı: Keep Me Warm- Ida Maria

*

Zamanın akmadığı bir zaman dilimine geçmiştim sanki. Aldığım her nefesi hissediyor, sayıyordum. Burun deliklerimden içeri giren oksijenin içimi yakmasına sesimi çıkarmadım. Gözlerimi araladığımda tavandaki beyazlık ilk defa bu kadar dikkatimi çekiyordu. Bir süre sonra aşağıdaki çatal bıcak seslerini ayırt edebilmiştim. Evde yalnız değildim. Yatakta doğruldum ve sırtımı duvara verdim. Saçlarım topuzdan fırlamış ve dağınık olduğu için tokayı sertçe çekerek çıkardım. Omuzlarıma dökülen saçlarımı elimle geriye doğru ittikten sonra bacaklarımı kendime doğru çektim. Kafamı duvara yasladığımda dün akşamın görüntüleri zihnimde canlandı. Ama bu sefer düşünerek kendime eziyet etmek istemiyordum. Bu düşünceler beni gözyaşlarımla yatağa bağlamadan önce kalktım. Üstümdekileri yatağın üstüne çıkardıktan sonra banyoya koştum. Kalanlardan kurtulduktan sonra duşun altına girmiştim. Gözlerimi her kapattığımda gözleri aklıma geliyordu, ve bunu engelleyecek hiçbir şey yapamıyordum. Geçirdiği kriz aklımın ucundan geçiyor ve duvarları yumruklayasım geliyordu.

Su üzerimden akarken bir sonraki hamlemi düşünüyordum. Ne yapacaktım, o olmadan? Suyun şiddetini daha da arttırdım, sanki bu içimde kopan fırtınayı dışarı hissettirmeyecekmiş gibi. Şampuan kutusunu elime aldığımda ellerimin hareketi dikkatimi çekmişti. Titriyordum ve bunu izlemek acı veriyordu. Suyun sıcaklığını arttırdım, belki üşüyorumdur diye. Ancak titrememin sebebinin üşümekle yakından uzaktan alakası yoktu. Şampuanın elime düşmesini sağlamak için uzun bir savaş vermiştim ancak her seferinde iki elimin arasından kayan şampuan, kutuyu duvara fırlatmama sebep oldu. Şampuanın kapağı çarpmanın etkisiyle kutudan ayrıldığında içinde bulunan şampuan suyla beraber akmaya devam etti. Bense bunu izlerken ağlıyordum. Sinirimin en ufak bir şampuandan dolayı parçalanması gerçekten bitmiş durumda olduğumun göstergesiydi. Yere çömeldim ve ağlayarak şampuanı yerden kaldırdım.

Şimdi o gülümseyişini izlemek vardı, oturup düşünmek yerine.

Dudakları, elleri, gözleri, hiçbir şeyi aklımdan çıkmıyordu. Canımı yakıyordu, bir daha onu göremeyecek olmak. En sonunda yere oturmuş ve suyun öylesine kafamdan aşağı akmasına izin vermiştim. Sırtımı soğuk duvara dayadığımda sanki dışarıdan biri benim ağlamamı görecekmişçesine ellerimi suratıma kapatmıştım. Onun şu anda ne yaptığı, neler düşündüğünü bilmemek kalbimi sıkıştırıyordu. Böyle olmasını istemezdim, diye yalvarıyordu ona ulaşmak isteyen benliğim. Bunları yapmamın hiçbir yardımı dokunmuyordu bana. Bir zamanlar "Beni hiç bırakma, olur mu?" diyişini asla unutamıyordum. Bana sarılışının, onun yanında olmanın nasıl hissettirdiğini düşünmeden duramıyordum. Verilen sözlerin havada asılı kalması şimdi beni en derinden yaralıyordu. Bitmişti, ve olmayacaktı. Gerçekleşemezdi artık en derinden istenilen rüyalar.

Göz yaşlarım tepemden akan suya karışırken banyonun içinde deli gibi dönüyordum. Bir daha yıkılamazdım. Yorgundum, üzgündüm. Beni gerçekten bırakıp gitmiş olduğuna hala alışamamıştım. Ne zaman eski halime dönerdim, hiç bilmiyorum. Belki de sonsuza kadar sürerdi bu acı. Bitirmek imkansızdı. En zoru da iki gün önce hayatımın en güzel parçası olan insanın şimdi dünyadaki herhangi bir insan oluşuydu.

Duştan çıktığımda anneannemin odamı düzenlediğini gördüm. Ben içeri girdiğimde kafasını kaldırıp yapmakta olduğu işi bıraktı. "Saat kaç?" Sesimin boru yutmuş bir orangutan gibi çıkması yüzünü buruşturmasına sebep oldu.

"Biz evde yokken yüksek sesle şarkı mı söyledin yine?" diye sordu anneannem.

Keşke, diye düşündüm. Kafamı hayır anlamında salladığımda "Vah vah!" gibi şeyler mırıldandığını duydum. "Ben sana nane limon şey edeyim, sen de giyin denize git artık. Akşam kardeşin geliyor, onu almaya gelirsin bizle." Onaylar biçimde göz kırptığımda odamdan çıktı. Ben de dolabımdan giyeceklerimi çıkarıp yatağın üzerine uzandım. Denize girmek istemediğimden iç çamaşırlarımın üstüne bol bordo elbisemi giyip aşağı indim. Anneannem ve dedem kahvaltı masasında beni bekliyorlardı. Bana ayrılan kısma oturup önümdekileri yavaş yavaş yemeye başlarken masadaki derin sessizlik beni geriyordu.

Ayvalık (İzmir #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin