16. Bölüm #Kalp#

9.7K 635 168
                                    

Bölüm Şarkısı: Love Will Set You Free- Kodaline

*

Sokağa kustuğumda arkamda duran elin kime ait olduğunu biliyordum. Ve bu kişinin hayatımı sadece birkaç saatte mahvettiğini de biliyordum. Sorun ise, bunu yapmasına izin vermiştim.

"Ece, arabaya gidelim istersen?" diye çıkmıştı Kerem'in sesi. Ona ciddi olup olmadığını soracak bir şekilde bakmıştım. Arabasına kusmamı istemediğini anladığında "Biraz hava alsan iyi edersin ya da." diye değiştirdi lafını. Sırtımı dikleştirerek kaldırıma oturmuş, bacaklarımı da yola doğru uzatmıştım. Gecenin ilerleyen saatlerine borçlu olduğumuz sessizlik beynimde kopan fırtınaları sanki dışarıdan duyulacak hale getiriyordu. Birkaç saat önce olanları düşündükçe suçluluk duygusu midemden yukarı tırmanıyordu, daha doğrusu parçalıyordu. Gözlerimi kapatıp bir süre yaşadıklarımın gerçek olup olmadığını sorgulamıştım. Gerçekten gitmiş miydi, gerçekten anlatmış mıydım, onu gerçekten aldatmış mıydım?

Her birine verdiğim cevap ayık olmayan kafama rağmen evetti.

*

Saatler gecenin birini gösteriyorken Efe'ye bakıyordum. Bana gideceğini söylemeyeceğine üzülmüş ve aynı zamanda nedenini merak edecek kadar yüzsüz davranıyordum. Kendi halinde gibiydi ama dikkatli bakarsanız gözlerinin ardında duran gizemi görebilirdiniz, ancak asla ne olduğunu anlayamazdınız. Kendisini asla anlayamayacağınız samimiyetten uzak bir gülümseme koyardı yüzüne ve siz ona yaptığınız bu ihanete her geçen gün nefretle bakardınız. Böyle birini üzdüğünüz için öncelikle kendinizden nefret ederdiniz ve koyduğu sınırların sebebi olduğunu gerçeği canınızı acıtır.

Artık söyle, diye bağırıyordu iç sesim ancak yüksek müzikle bastırmaya çalışıyordum. Ayık kafayla yapamıyorsan bu eline geçen fırsat, diye diretti.

Kerem bir süre önce yanımızda fotoğraf çektirirken sonra arkadaşlarının onu çağırması üzerine yanımızdan ayrılmıştı. Onun yanındayken her birimiz neşeli davransak da bir şekilde son günlerde bir soğukluğun aramızda olduğunu seziyordum. Az görüşüyor olmamıza bağlıyor ve ilk düşüncemin bu olması kendimi suçlu hissetmeme sebep oluyordu.

Bulunduğum yerde sınırlarımı zorlayarak yanına ilerledim. Bacaklarımın attığı her adımı hissediyor ve adrenalinin yukarı doğru tırmandığını duyabiliyordum. Yanına gelip dimdik durduktan sonra koluna dokunmuştum. Kim bilir, belki de son dokunuşunun nasıl hissettirdiğini bilmek için. Dikkatini bardağından çekerek bana baktı. Sıkkın ifadesini bir anda değiştirip yüzüne yabancıl bir gülümseme yerleştirdi. Fazla değişik ve uzak olan gözlerine bakarken utanıyordum.

"Sana anlatmam gereken bir şey var." Kelimeler o kadar kolay ağzımdan dökülmüştü ki, bunun bu kadar çabuk olmasına şaşırmıştım. Kerem'in getirdiği ve kuşkulanmadan içtiğim içkilerden dolayı olduğunu bilsem de buna ihtiyacım vardı. Dürüst kalmam gerekiyordu. "Sessiz bir yere geçelim mi?" diye öneride bulundum. Bunun üzerine ortamın tersine soğuk olan ellerini ellerimle buluşturup beni dışarı doğru çekti. Kalabalığın içinden geçip indiğimiz merdivenleri geri çıktığımızda dış kapı gözüküyordu. Üzerimize doğru gelen kitlenin aksine biz kapıya doğru ilerlemiştik. Dışarı çıktığımızda serin ve temiz hava yüzümüze çarpıp ferahlamamızı sağlamıştı. Birazcık daha insanlardan uzaklaşmak için ilerledik ve en sonunda pek de kalabalık olmayan bir yerde duruyorduk. İkimiz, baş başa.

Sessizce suratına bakarken o da konuşmamakta ısrar ediyordu. Bakışlarında sezdiğim sabırsızlık kelimeleri ağzımdan döküverdi. "Ben çok yanlış bir şey yaptım." Nedense durmam gerektiğini hissettim. Bir şekilde Efe'nin merakının artmasını bekliyordum. Ne yaptığımı sormasını belki de biraz da endişelenmesini. Ama bunun aksine onun tek bir kılı bile kıpırdamamış, yüzündeki kaslar tek bir hareket bile yapmamıştı. "Ben nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum." Nasıl başlayacağımı, ne tepki vereceğimi şaşırmış durumdaydım. "Yaptığım şeyi affetmeyeceğini de biliyorum."

Ayvalık (İzmir #2)Where stories live. Discover now