8. Bölüm #Bisiklet#

14.2K 977 151
                                    

Multimedyada tanıtım var.

*

"İstersen bunu sonra konuşalım." diye kenara attım düşüncelerimi. Efe'nin bana böyle bir teklifle geldiğine inanamıyordum. Kerem'den nefret ettiğimi anladığını düşünüyordum ama o aksine onlarda kalabileceğini söylüyordu. Bu saçma fikri Kerem'in çıkarttığını da biliyordum. Belki de benim bu tepkiyi vereceğimi çok iyi biliyordu.

Lanet olsun, diye fısıldadı şanssız yanım. Lanet olsun.

Bir adam, beni daha yeni tanımasına rağmen neden bana bu kadar karşı çıkıyordu? Neden beni rahatsız ediyordu sürekli? Hayatımda değer verdiğim sayılı insanları da neden benden çekip almaya çalışıyordu.

"Kardeşin beş altı gün içinde burada Ece." diye tutturdu Efe. Plaja gelirken daha sonra çözüm buluruz diyen Efe gitmiş ve yerine Kerem'de kalmaya hevesli bir çocuk gelmişti. İşte Kerem'in, Efe üzerindeki etkisi de buydu. Onu çocuklaştırıyordu.

"Ben-Bil-Belki başka bir şey bulabiliriz?" Her ne kadar aklıma en ufak bir fikir bile gelmese de Efe'nin Kerem'in yanında kalmasına izin veremezdim. "Orada Ecem de yaşıyor?" Efe'nin benim kollarımdan kalkıp başka bir evde kalacağı fikri nedense sinirime dokunmuştu. Hele de kalacağı evin içinde yaşayanlar öğürmeme sebep olurken. "Olmaz."

Kollarımı dizlerime yasladım ve kafamı ellerimin içinde dinlendirdim. Yüzümü kapatmış ve Efe'nin düşen suratını görmeyi engelliyordum. "Ece," Adımı seslenmesiyle kafamı ellerimden kaldırdım. Efe'nin ciddi duruşu ne kadar ileri gittiğimi sorgulatıyordu kendi kendime. "başka bir önerin var mı?"

Kahretsin, olmuştu bu sefer şanssız yanımın dudaklarından dökülen kelimeler. Kahretsin ki yoktu.

Kafamı olumsuz bir şekilde salladım. Efe elleri ile kollarımı tuttu ve beni kendine çekti. "Kerem'i sevmediğini biliyorum." diyebilmişti sessizce. "Ama o benim çocukluk arkadaşım." Bütün hayallerim ışık hızıyla yere düşüp kırılırken içimde bir yerlerde benim de canımın acıdığını fark ettim. Efe'nin her şeyini kontrol edemezdim. Bu imkansızdı. Ben onun eğerlerini elimde tutan bir at binicisi değildim, Efe de at değildi. Onun kimleri seveceğini, kimlerle ne yapacağına ben karar veremezdim. İşin kötü tarafı da ben kendi kendimi bile kontrol altına alamıyordum.

En sonunda durumu kabullenip pes ettiğimde Efe beni kolları arasına aldı. Deniz suyu ile karışmış kokusunu içime çektiğimde sinirim hafif de olsa yumuşamıştı. Bazen duygularımı dışa vuramadığım için kendime kızardım. Fazla dışa dönük biri değildim. Birini fazla seviyorsam da bunu dile dökemiyordum, birine karşı fazla kızgınsam da. Sanırım bunda iyi değildim.

Bazıları güzellikte iyidirler. Güzel renkli gözleri, yağlı yiyecekleri kesmelerine gerek kalmayan mükemmel vücutları, muhteşem gülüşleri oluyordu bu insanların. Kendilerine olan güven ve sevgileri fazlaydı bu yüzden de duygularını dışarı atabiliyorlardı. Birilerini sevdiklerinde bunu karşıdaki kişiden esirgemiyorlardı. Ağızları kızdıklarında iyi laf yapıyor, kendilerini savunmaları gerektiğini biliyorlardı. Ben ise, ben matematikte iyiydim. Bir dizideki, ya da bir kitaptaki komik olaylara gülmekte iyiydim, arkadaşlarımla iyi vakit geçirmekte iyiydim. Ama duygularımı aktarmakta iyi değildim. Hiçbir zaman da olamayacaktım. Sadece Efe gibi biri bana bunu nasıl yapabileceğimi göstermişti. Nasıl aşık olunabileceğini göstermişti ve ben de onun izinden gitmiştim. Çünkü benim bu yeteneksizliğimden kurtarabilecek tek kişinin o olduğunu biliyordum. Ama hala birine kızdığımda fazla konuşursam ağlamaya başlayacağımı biliyordum.

Bendim bu, sinirilenip konuşursa ağlayan.

Bunu dışarıdan gözlemlemenin ne kadar korkutucu ve ezici bir şey olduğunu biliyordum. Ama sadece, konu Efe olunca hassas olan yanlarım çoğalıyormuş gibi hissediyordum. Efe'ye karşı gelmek zorlaşıyordu birden. Yapamıyordum.

Ayvalık (İzmir #2)Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα