14. Bölüm #Menemen#

10.2K 655 181
                                    

Bölüm Şarkısı: Aşk Kırıntıları- Teoman

*
Kol kola Efe'yle tekrar bahçeye çıktığımızda Ecem ve Kerem beklemekten sıkılmış bir surat ile bizi karşıladılar. "Çiftimiz sonunda bahçede arkadaşlarının onları beklediğini hatırlayabildiler." Kerem'in iğneleyici tonunu ikimiz de görmezden gelip  yerimize oturduk.

"Oyuna devam etmek istemiyoruz." dedi Efe birden. Bunu nereden çıkardığını anlayamama rağmen benim işime yaramadığı gerçeğini es geçemeyecektim. Oyunu oynayacak moralim kalmamıştı. Efe'ye her şeyi anlatmak üzereyken birden bire bundan vazgeçmem kendimi daha kötü hissetmeme sebep oluyordu. Dahası Efe, bir şeyler sezmiş olmalıydı ve muhakkak bir açıklama bekliyordu.

"Neden bir sorun mu çıktı?" diye irdeledi Kerem. Bunun üzerine bütün bakışları üstüme çekmiştim.

"Her şey yolunda." dediğimde kimsenin bana inanmadığını farkındaydım. Hiçbir şeyden haberi olmayan Ecem üstünde durmamıştı, Efe şüpheci bakışlarını üstümde gezdirmişti ve Kerem üzüntümün nedenini tek bilen kişi olmanın gururunu yaşıyordu.

"Bir şey varsa bize anlatabilirsin, biliyorsun." Ecem elini bacağıma koyup yanımda olduğunu göstermeye çalıştı. Ona hafif tebessüm etmekle yetindim. Daha sonradan başımı kaldırıp Kerem ile göz göze geldim ve her kelimenin üstünde dura dura "Bir şey yok." dedim.

*

Hepimiz acıkmıştık en sonunda ve gidebileceğimiz bir yer arıyorduk. Hepimizin değişik damak zevki olduğu için dördümüz birden asla aynı şeye karar veremiyorduk ve bu sadece işleri daha da zorlaştırıyordu.

"Madem bir yer seçemiyoruz, hanımlar, iş başınıza düştü." Şakayla karışık olarak söylediği lafına Kerem'in, Ecem tepki verdi.

"Tabii canım, biz kızlar çalışalım; siz de artık armut toplarsınız." Ecem kollarını belinde birleştirmiş ve Kerem'e sinir dolu bakışlar fırlatıyordu.

"Tatlım, bu kadar beceriksizsen söyle de ona göre yemek yiyecek bir yer bulalım." Ecem'in üstüne giden Kerem'e karşılığı bu sefer ben verdim.

"Eee Kerem Bey, lafla peynir gemisi yürümezmiş." Peynir dediğimde acıkan gözler birbirine baktı. "Yapın da görelim biz de birkaç şey." Bunun üzerine Kerem tek kaşını kaldırıp ciddi olup olmadığımı test etmişti. Efe ise sessizce kenardan olup biteni izliyordu.

"Öyle bir yemek yaparız ki, prenses." Bana yaklaşırken aynı zamanda kaşlarını çatmıştı. "Parmaklarınızı yersiniz."

"Haklısın, o kadar kötü olacak ama biz o kadar aç olacağız ki, mecbur parmaklarımızı yemek durumunda kalacağız." Yaptığım espriye Ecem ve Efe gülerken Kerem tavrını bozmadan bakıyordu.

"Kendini komik felan sanıyorsun heralde?" diye sordu. Kafamı evet anlamında sallarken biraz da olsa Kerem'i gıcık etmenin hoşuma gittiğini fark ettim. "Ama bak ben sana o lafları yedirmez miyim?"

"Haklısın, yemekler o kadar kötü olacak ki o lafları da..." Kerem elini havaya kaldırdı. "Kes! Tamam, anladık hepimiz." Elimi ağzıma götürüp gülümsememi kapatmaya çalıştım ama Kerem'in o kadar siniri bozulmuştu ki bu haline gülmemek içten değildi. Şiddetle Efe ile Kerem mutfağa yöneldiklerinde Ecem ile ben de kazanmış gülümsememizi paylaştık. Tekrar kalktığımız çimenlere uzandığımızda güneş neredeyse batmak üzereydi. Bahçedeki ışıkların yavaş yavaş yanmaya başlaması ile oldukça romantik bir ortam oluşmuştu. Hala rengini koruyan gökyüzüne baktığımda aklımdan binlerce düşünce geçiyordu.

"Yaklaştırsana, yavaş yavaş, kendini bana." diye şarkı söylemeye başladı Ecem. Melodiyi mırıldındıktan sonra diğer kısmını söylemem için sessizce bana baktı. Onu bozmak istemediğim için devam ettim. "Al içine tekrar derinine sakla, kat kasırgana. Yalan söyleme bak gözlerime bitmiş olamaz. Yokla ceplerini aşk kırıntıları kalmış olmalı biraz."

Ayvalık (İzmir #2)Where stories live. Discover now