11. Bölüm #Adalet#

12.5K 829 115
                                    

Bölüm Şarkısı: Latch - Disclosure feat. Sam Smith (Boyce Avenue feat. Lia Marie Johnson)

*

Hayatımla ne yapıyor olursam olayım hep gurur duyacağım şeyleri yapmayı tercih etmiştim. İleride çocuklarıma anlatırken utanmayacağım ya da en azından pişmanlık duymayacağım şeyleri yapmaya çalışmıştım. Bunun için belki de bütün klişe romantik şeylerin toplandığı sıradan bir kızdım. Her zaman o peri masallarındaki beyaz atlı prensin beni seçeceğine inanmıştım. Belki bu inancım bazen çatlamıştı ama içimde bir yerde beni bu halimle sevecek birinin, oralarda bir yerde, olacağını biliyordum. Bulmuştum da o kişiyi. Her sabah kalktığımda ya da her akşam yastıkla kafam buluştuğunda aklımda oluşan tek bir isim vardı. Rüyalarıma giren, ya da arkadaşlarıma en ufak bir göz temasımızı bile anlattığım biri olmuştu hayatımda. Tüm isteklerimin bir adamda olduğu ve yerden göğe kadar aşık olduğum kişi ile tanışmıştım. Ve o kişi beni ne olursa olsun, hangi engellerle yüzleşirsek yüzleşelim sevmişti. Asla benden vazgeçmemiş ve beni yüz üstü bırakmamıştı. Ona her baktığımda artan sevgime layık birini tanıyordum.

Ve o kişiyi başka biriyle aldatmıştım.

Her zaman başka birinin yerinde olmak istemiştim. Mesela güzel bir kız olup bir kereliğine de olsa tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başarmak isterdim. Ya da bir dahi olup gazetelerde boy boy fotoğraflarımın çıkmasını dilerdim. Okulla tüm işini bitirmiş ama hala elinde gençliği olan birine de özenebilirdim. Sevgilisini aldatmak ise buna dahil değildi. Sevgilisinin yakın arkadaşı ile aldatmak hiç değildi.

Bu durumdan nasıl çıkacağımı hiçbir şekilde bilmezken Kerem'in balkondan aşağı inmesini izledim.

Tanrım, neden onu durdurmamıştım?

Etrafımda dönen bu kargaşanın gitmiş en ortasına oturmuştum ve bunu bilerek, isteyerek, yapmıştım. Gerçekten, durdurmak için bir şansım vardı ve ben onu elimin tersi ile itmiş miydim?

Kendimden öylesine utanıyor ve öylesine iğreniyordum ki bulunduğum bedenden kendimi yırtıp atmak istiyordum. Aldığım her nefes akciğerime oturan bir ağırlıktı ve ben o ağırlıkla beraber yerin derinliklerine doğru, en yakıcı alevlere, yol alıyordum. Doğru düzgün düşünüp bir yol bulmaya çalışıyordum ama stres altındaydım. Yaptığım hata hiçbir şekilde kafamdan çıkmıyordu.

Ben Kerem Işık'ı öpmüştüm. Bir anlığına da olsa kendimi akımına bırakmıştım ama bunu yaparken o akımın bana elektrik çarptıracağını anlayamamıştım. Ve şimdi yatağıma oturmuş ve gözlerimden akan yaşları durduramadan bu işin içinden nasıl kurtulacağımı düşünüyordum. Efe'yi bırakamazdım. Onu seviyordum. Seviyordum, seviyordum, seviyordum. Biliyordum ki, kanımdaki her damla onun adını duyunca daha hızlı akmaya başlıyordu. Ona deliler gibi aşıktım ve, tanrım, onsuz yapamazdım. Neden böyle olmak zorundaydı ki? Sadece bir kerecik, bir kez, zamanı sadece birkaç dakikalığına geri kaydırabilseydim yemin ediyordum ki durdururdum Kerem'i. Uğruna mezarına gireceğim adama asla bunu yapmazdım. Yaşatmazdım.

Efe'nin benim için yaptığı onca şeyden sonra onu böyle ödüllendirdiğime inanamıyordum. Ne kadar kötü bir insandım ben böyle. Kendime baktıkça iğreniyordum. Yaptığım şeyi kimse görmemişti ancak şimdi anlıyordum ki görmelerini istiyordum. Bunu tek başıma kabullenmek kusma isteğimi uyandırıyordu.

Bunu her ne kadar mecazi olarak söylemiş olsam da kusmuştum. Banyonun mermerinde dizlerim bükülü bir biçimde klozetin başında duruyordum ve, maalesef, biliyordum ki bunu hak ediyordum. Saçıma bulaşmasını bile önemsemediğim kusmuğumu tuvaletten aşağı gönderdim. Midemde hissettiğim bu hastayım duygusunu söküp atamıyordum.

Ayvalık (İzmir #2)Onde as histórias ganham vida. Descobre agora