28.Bölüm

689 32 6
                                    


Yağmur yağdığı zamanlarda günüm zehir gibi geçerdi. Kendimi odaya kilitleyip, yorganı kafama kadar çeker ve gün boyu öyle kalırdım. Eğer şimşek ve gök gürültüsü de varsa bana çığlıklarım da eşlik ederdi.

Depresif olurdum. Hiçbir zaman yağmur yağdığı günlerde, camın önüne geçip yağmuru keyifle seyreden ve buna anlam yükleyen insanlardan olmadım.

Benim için yağmur varsa tehlike de vardı.

Gerçi astrofobim olmasa yağmuru yine seveceğimi sanmıyordum. Yoldan geçerken üzerine su birikintisi sıçratan arabalar, çamurlar, gereksiz bir yük olan şemsiye ve ıslanmak. Belki de bu sebeplerden ötürü yine sevmezdim.

Ama artık böyle düşünmüyordum. Rüzgar sayesinde. Hayatımda yer edinmiş, beni anlatılamayacak derece de huzursuz eden bu şey bana artık özgürlük gibi geliyordu. Ne mutsuzluk vardı, ne de o korku.

Aynı şu anki gibi.

Arabada sadece yağmurun camda bıraktığı seslerle ilerliyorduk. Bu sesle huzurlu bir şekilde uyuyabilirdim artık. O yağmurdan korkan kız yoktu artık. Sesiyle huzur bulan, etrafa yayılan o toprak kokusunu bayıla bayıla içine çeken bir kız vardı artık.

"Bugün bizde kalır mısın?" Rüzgar'ın sesiyle etrafı izlemeyi bırakıp ona bakmaya başladım.

Gülümsedim ve "Benimle uyumayı mı özledin?" diye sordum. Hiçbir şeyim olmayan adamla birlikte uyumak pek hoş bir şey değildi elbet ama bu bana o kadar masum geliyordu ki onunla her gece birlikte uyuyabilirdim.

"Evet, yokluğunu hissediyorum," dedi Rüzgar'da gülümseyerek.

"Gidelim o zaman," diyerek teklifini onayladım. Rüzgar'la birlikte uyuyacakken bir aksaklık olmasına alışmıştım. Ada'nın tehditle Rüzgar'ı yönetmesine. Fakat artık Ada'nın böyle bir şeye kalkışacağını sanmıyordum. Çünkü eğer yine öyle bir şey olursa bu sefer daha kötü şeyler yapardım ona. Kimseyi tehdit etmeye hakkı yoktu onun.

"İlk önce evine uğrayalım mı yeni kıyafetler alırsın?" Rüzgar'ın sorusuna kafamı olumsuz anlamda sallayarak "Bunlarla idare ederim," diye cevap verdim.

O da çok uzatmayıp kafasını salladı. "Benim kıyafetlerimden veririm o zaman."

"Sorun değil," diye gülümsedim. Rüzgar bana dönüp kıyafetlerimi süzdü.

"Hâlâ aynı kıyafetlerle duruyorsun, tam kurumamışta, hasta olursun," diye uyardı beni.

"Hastalansam bakmaz mısın?" diye sordum dudağımı büzerek. Rüzgar bu halime gülmeye başladı.

"Bakarım," diye cevap verdi direksiyonu sağa kırarken. Muzipce sırıttım.

Rüzgar'ın evine geldiğimizde içeriden birinin acı çeker gibi inleme sesleri geliyordu. Rüzgar'la birbirimize şaşkınca baktıktan sonra ikimizde kapıya koştuk. Rüzgar anahtarlarla evin kapısını açtığında yerlerde damla damla kanlar vardı.

Şaşkınlıkla elimi ağzıma götürdüm. Salona doğru gittiğimizde Tuna'nın jiletle bir yerlerini kestiğini gördük. Karnında ve birazda bileklerinde derin kesikler vardı ve çok fazla kan akıyordu.

Gözlerim yerinden fırlayacakmış gibi Tuna'ya bakıyordum. O ise bana sırıtarak bakıyordu. Mazoşist falan mıydı?

Rüzgar lavabodan bir kaç tane havlu getirerek Tuna'nın derin kesikler attığı yerlerini sardı. Rüzgar havluyu çok bastırınca Tuna'nın ağzından acı dolu inlemeler dökülüyordu. Tuna'yı çok sevmesem de bu haline üzülüyordum.

Çok derin kestiği yerleri görünce midem bulanıyordu ve bir taraftan öğürüyordum.

"Kan durmuyor hastaneye gidelim," dedi Rüzgar. Tuna buna itiraz etsede Rüzgar hastaneye gitmekte kararlıydı.

Tuna'nın bir koluna ben bir koluna Rüzgar girdi ve onu Rüzgar'ın arabasına taşıdık. Yükünü bana çok vermediği için zorlanmamıştım.

Rüzgar arabayı olabildiğince hızlı sürerek kısa zamanda hastaneye geldik.

Rüzgar ve ben Tuna'nın kollarına tekrardan girerek onu acile götürdük. Doktorlar Tuna'ya pansuman yaptıktan sonra onu odaya aldılar.

Rüzgar'la beraber dışarıda beklerken doktoru görmemizle onun yanına gittik.

"Sürekli kendine zarar veriyor, ne yapmalıyız?" diye sordu Rüzgar doktora. Bu ilk değil miydi? Bundan önce de böyle kendini kesmiş miydi?

"Bir rehabilitasyon merkezini arayalım tedavi süreci başlatsınlar," diye cevap verdi doktor. Tuna'nın durumu bu kadar ilerlemiş miydi?

Rüzgar doktoru onaylayınca doktor yanımızdan ayrıldı. Rüzgar'la birlikte Tuna'nın yanına girdiğimizde sağlıklı gözüküyordu.

Rüzgar Tuna'nın yanına gidip "Rehabilitasyon merkezini aradık," dedi. "Böylesi senin için daha iyi olacak."

Tuna'nın kaşları çatılırken ayağa kalktı ve Rüzgar'ı sertçe itip "Ne yaptın sen?" diye bağırdı. Yaraları iyileşmemişken nasıl bu kadar sert olabiliyordu?

Rüzgar Tuna'nın itmesiyle biraz gerileyip "Bu kadar sinirlenmene gerek yok, kendine daha çok zarar vereceksin," dedi.

Tuna'nın göğsü sinirle inip kalkarken Rüzgar'a hiç beklenmedik bir sırada yumruk attı. Bir an Rüzgar'ın çenesi kırıldı sandım çünkü Tuna tüm gücünü kullanarak vurmuştu ve Rüzgar yere yığılmıştı.

Bir yandan Rüzgar'ı kaldırmaya çalışıyor diğer yandan Tuna'ya bağırıyordum.

"Aptal mısın sen ne yapıyorsun?" diye Tuna'ya bağırdım. Rüzgar'ın dudağı patlamıştı. Ayağa kalkınca sakince Tuna'yı uyardı. Ona yumruk atması gerekirken sakinliğini koruyordu.

Tuna "Bunun bedelini ağır ödeyeceksin," diye bağırdığında doktorlar içeri girdi ve Tuna'yı sakinleştirmeye çalıştılar. Bizde o sırada dışarı çıktık.

"Psikopat resmen," diye söylendiğimde Rüzgar elini 'boşver' anlamında salladı.

"Sana kötü bir şey yapar mı?" diye sordum yüzüm düşerken. Rüzgar dirseklerini bacağına koydu ve "Bilmiyorum," dedi.

**

Tuna rehabilitasyon merkezine gidecekken Buse, Ada ve Poyraz'da haberi duyup gelmişti.

Buse bana ölümcül bakışlar atarken bende ona aynı şekilde bakıyordum. Ada ve Poyraz ise ifadesiz bir şekilde duruyordu.

Poyraz'ın yanına gidip elini tuttum ve ona 'üzgünüm' der gibi baktım. Poyraz ise bana samimi bir şekilde gülümsedi.

Tuna tam giderken Buse onun yanına gitti ve "Yanına gelmeye çalışacağım," deyip dudağından öptü.

Tuna "Bekleyeceğim," diyerek Buse'yi dudağından öpmeye başladı. Ne ara bu kadar yakın olmuşlardı anlamamıştım.

Tuna son kez herkese göz gezdirirken Rüzgar'da durdu ve gözlerini kısarak baktıktan sonra gitti.

TURUNCU KAFA Where stories live. Discover now