25.Bölüm

747 34 2
                                    

Rüzgar'la konuşmamızı bitirip, Rüzgar'ın evine gittiğimizde her yer parti verilecek şekilde konumlanıp süslenilmişti. Etrafa bakındığımda Tuna etrafı, elini çenesine koymuş süzüyordu. Ada ve Buse kendi aralarında kahkaha atarak konuşuyorlardı. Ne kadar yakışmıştılar. İki ağzını yayarak konuşan kız ve benden nefret eden ikiz dingiller. Eğer Türkiye'de hemcinsle evlenmek yasal olsaydı onları kesinlikle evlendirirdim. Onları öyle düşününce komik gelmişti ve kıkırdamama engel olamamıştım.

Dikkatimi Ada ve Buse'den çekip başka yerlere bakmaya başladım. Mutfakta her yerleri un olmuş Dolunay ve Doruk'u gördüm. Eğleniyorlardı ve mutlu gözüküyorlardı. Onları izlerken gülümsememe engel olamıyordum. Diğer tarafta Poyraz'ın elinde bir fotoğrafla Tuna'nın yanına gittiğini gördüm. Poyraz'ın gelmesine ve Tuna'nın yanına gitmesine şaşırmıştım. O gün barda neredeyse kavga edecek olan kişiler sanki Tuna ve Poyraz değilmiş gibi şimdi güzelce konuşuyorlardı. Ya da aralarında bir şey tartışıyorlardı. Ama niyetleri kavga değildi. Bir sonuca varmak isterlermiş gibi.

Başka tarafta bizim okulda olan birkaç kız ve birkaç erkek etrafı daha çok renklendirmeye çalışıyor gibiydiler. Bütün bunlar Rüzgar'ın doğum günü içindi ama ne ara bu kadar süslemeyi yapmıştılar anlamamıştım. Sanırım biz dışarıda çok kalmıştık. Onlarda bundan yararlanmıştı.

Ama en çok aklım Tuna'ya takılmıştı. Kardeşi için bu kadar şeyi aslında o düzenlemişti. Neredeyse gözlerim yaşaracaktı! Onları bir kez de olsa kavga ederken değilde, mutlu olmaları için bir şey yaptığını görüyordum. Eğer bu gecenin ardından kötü bir şey çıkmazsa "Yok artık," deyip şaşkınlıktan ölürdüm herhalde.

Rüzgar'a baktığımda o da şaşırmış gibi görünüyordu. Beklemiyordu sanırım. Herkes bizim geldiğimizi fark edince yaptıkları işi yapmayı bırakıp bize bakmaya başladılar. Tuna bize doğru gelirken "Erken geldiniz, biraz daha romantizm yaşarsınız sanıyordum," dedi.

Ne Rüzgar ne de ben Tuna'nın dediğini anlamamış, ona bön bön bakarken "Yağmur'un altında öpüşmenizden bahsediyorum," diyerek cümlesine açıklık getirdi Tuna.

Bizi gördüğünü söylüyordu. Öpüşmemizi, sarılmamızı ve sevgi sözcükleri. Tabi o kadarını duydumu bilmem ama duymuş gibiydi.

"Ne kadar romantiksiniz ağlayacağım," dedi Buse yanımıza gelerek ve yalandan ağlarmış gibi yaptı. Ada'da Buse'yle beraber yanımıza gelmişti fakat o bu konu hakkında bir şey dememişti. Eğer Ada susuyorsa kesin bir şey vardır! Bu kız nasıl susabilir ki?

Salondan bir kız "Her şey hazır," diye bağırdığında hepimiz içeri geçtik. Salon balonlarla ve süslerle çok güzel bir şekilde düzenlenmişti. Tanımadığım bir kız biz içeri girdiğimiz anda doğum günü şarkısını açıp eşlik etmeye başladı. Diğerleri de ona eşlik etmeye başlayınca ben sadece Rüzgar'a bakıyordum. O ise önüne şaşkınca bakıyordu. Baktığı yere bakınca pastaya baktığını gördüm. Etrafı süzmekten pastaya bakamamıştım. Ama bir saniye! Pastanın üzerinde bizim Rüzgar'la yağmurda öpüşürken ki fotoğrafımız vardı. Bunu kim ne ara çekmişti ve bu kadar kısa sürede pastanın üzerine yapılmıştı?

"Bu ne ya?" dedi Tuna yüzündeki şaşkınlıkla. Yüz ifadesine bakarsak Tuna'nın yapmadığı belliydi. Herkes pastaya baktığında birazda olsa şaşkınlık geçirmişti. Ama Ada hiçbir şey olmamış gibi düz bir ifadeyle bakıyordu. Garipti.

Şaşkınlığımızı yenip pastayı kesme işlemleri bitmişti ve yeme kısmına gelmişti. Bana Rüzgar'ın kafasının olduğu yer gelince Rüzgar'a bakıp "Seni yiyorum Rüzgar," deyip pastayı yemeye başladım. "Hımm, hiç fena değilmiş," dedim ağzımdaki pastayı yutarken.

Rüzgar gülerken bana pastasını gösterdi. Benim bacaklarımın olduğu yer gelmişti Rüzgar'a.

Rüzgar pastadan alıp ağzına attı ve "Senin de tadın iyiymiş," diyerek gözleriyle bacaklarımı gösterdi. Yüzümü buruşturup "İğrençsin," dedim. İkimizde gülmüştük.

Pastalarımızı yedikten sonra salonda biraz yer açıldı ve bugün çok uğraşan ama tanımadığım kız arkadan slow bir müzik açtı. Ve yine tanımadığım bir erkekle dans etmeye başladılar.

Yanımıza bir kız geldi ve "Dans edelim mi, Rüzgar?" diye sevinçle sordu. Bu kız okula ilk geldiğim zamanlarda Rüzgar'la öpüşen bir kızdı. Sinirlenmemeye özen gösterdim. Eski de kalmıştı onlar. Artık ben vardım. Rüzgar'da bunu belirtmişti zaten. Şu an kendimi germeye hiç gerek yoktu.

Rüzgar kıza cevap vermeden önce bana kısa bir bakış attı ve kıza tam cevap verecekken ortaya girdim ve "Hayır, edemez," diye kıskanç kız tavrını aldım. Kız çok diretmeden yüzünü asarak başka bir erkeğin yanına gitti.

"Demek benim yerime kararlar almaya başladın," dedi Rüzgar. Bunu sinirle degilde alayla söylemişti.

"Evet başladım çünkü sevdiğim adam sensin bay ukala."

Ama bunu sesli değilde içimden söylemiştim. Onu sevdiğimi söylemek daha erken gibime geliyordu. Tamam, dolaylı yoldan sevdiğimi belli etsemde yüzüne "Seni seviyorum," demeye hazır değildim.

Sustum ve cevap vermedim. Bu Rüzgar'ı daha çok güldürmüştü.

"Dans edelim mi?" diye sordu Rüzgar. Ona cevap vermedim ve kıskanç bir ergen tavırlarıma devam ettim.

Rüzgar birden kolumdan tutup beni ortaya çektiği sırada müzik bitmişti. Yeni müziğin gelmesini bekledi ve arkadan Karla Bonoff'un All My Life şarkısı çalmaya başladı. Bu parça çok güzel bir slow parçaydı ve çok severdim.

Rüzgar ellerini belime doladığında bende ellerimi boynuna sardım. Sadece biz dans ediyorduk ve çok iyi uyumluyduk. İkimizinde her tarafı ıslak olsada bunu dert etmiyorduk.

Gözlerimin içine bakıyordu. Göremesemde gözlerimin içinin güldüğünü hissedebiliyordum. İlk defa bir dansımda bu kadar heyecanlanıyordum ve mutluluk patlaması yaşıyordum.

Başımı Rüzgar'ın omzuna koyup öyle dans ederken Tuna'yla göz göze geldim. Sinirli gibiydi. Yüz hatları kasılmıştı. Böyle olması benide germişti.

Birden ne olduğunu anlamadan Tuna oturduğu yerden kalktı. Kendisini ve sinirini alıp çıkıp gitti buradan. Ne olmuştu ki birden?

TURUNCU KAFA Where stories live. Discover now