26.Bölüm

702 29 2
                                    

Rüzgar'la dansımız bittiğinde bir alkış koptu. Bu beni mutlu etmişti. Gülümsüyordum. Çünkü Rüzgar'la olduğum her an beni mutlu ediyordu. Onun varlığını hissetmeyi seviyordum.

Rüzgar'ın bendeki etkisini düşünmeyi bırakıp, aklıma Poyraz geldiğinde gözlerimle onu aradım. Ama etrafta yoktu. Rüzgar'ın pastasını keserkende yoktu. Onu Tuna'nın yanında, Tuna'ya bir şey gösterirken görmüştüm en son.

Bu konuya çok takılmadan Rüzgar'la beraber koltuğa oturduk. Boğazınımın kuruduğunu fark edince, Rüzgar'a "Ben su içeceğim," deyip mutfağa gittim.

Sanki Rüzgar'ın yanından ayrılmamı bekliyormuş gibi Ada'da hemen ardımdan mutfağa gelmişti. Onu görmezden geldim. Kendime su doldurup içtiğimde önüme geçti ve bana hem kızgınlık hem de üzüntü duyguları içeren garip bir bakış attı.

"Aklın varsa Rüzgar'dan vazgeçersin." Ada'nın sesi ciddiydi. "Kötü şeyler olur yoksa."

Sanki karşımda bir deli konuşuyormuş gibi Ada'ya bakarken, o hiçbir açıklama yapmadan yanımdan gitti. Arkasından "Nereye gidiyorsun?" diye bağıracakken Rüzgar'ın yanına oturmasıyla pür dikkat onları izlemeye başladım.

Rüzgar'a bir şeyler söylerken, Rüzgar yüzünde anlamamış bir ifadeyle Ada'yı dinliyordu. Ardından Rüzgar, Ada'ya bir kaç şey dedikten sonra Ada Rüzgar'ın yanından kalktı. Ada'nın, Rüzgar'ın yanından kalkmasıyla Rüzgar'ın yanına gittim.

"Ada ile ne konuşuyordunuz?" diye sordum meraklı bir sesle.

"Hiçbir şey," diye soğuk bir sesle cevap verdi Rüzgar.

"Yine seni tehdit mi etti?" diye sordum telaşlı bir şekilde. Eğer böyle bir şey yaptıysa o kızı gerçekten acımasız bir şekilde döverdim.

"Hayır," diye cevapladı Rüzgar. Soğukluğu ve kısa cevaplar verip kestirip atması beni sinir etmişti.

"Ne o zaman, Rüzgar?" diye direttiğimde bana öyle bir baktı ki susmak zorunda kaldım. Ama bir süre sonra yine konuşmaya başladım.

"Ne oldu birden Rüzgar? Bu duygu değişimlerinin sebebi ne?" dediğimde Rüzgar sıkıldığını belli eder şekilde nefesini dışarıya üfledi.

"Susar mısın, Derin?" dediğinde kırılmıştım. Neden böyle davranıyordu ki şimdi?

Rüzgar'ın yanından kalkıp bana arkası dönük, ayakta dikilen Ada'nın yanına gittim. Buse Tuna'nın arkasından gidince yalnız kalmıştı.

Ada'yı kolundan tutup bana doğru döndürdüm ve "Ne dedin Rüzgar'a?" diye sesimi yükselterek sordum. Neyseki yüksek müzik sesimi yutmuştu.

"Hiçbir şey demedim," diye benim aksime rahat bir şekilde konuştu.

"Onu tehdit ettin, değil mi?" diye daha çok bağırınca yanımızda duran bir kaç kişinin dikkatini çekmiştim.

"Ne tehditinden bahsediyorsun sen?" dediğinde Ada rahat tavrından çıkmıştı.

"Her şeyi biliyorum," dediğimde Ada alayla güldü.

"Demek Rüzgar sana anlattı. Nasıl buna cüret etti şaşırdım doğrusu," dedi sesindeki alayla.

Sinirlerim tepeme çıkınca hiç düşünmeden Ada'nın boğazına yapıştım.

"Eğer bir daha Rüzgar'ı tehdit edersen, gırtlağını sıkarak seni öldürürüm ve bundan hiç pişmanlık duymam. Önümde aynı şu anki gibi çırpınışlarını keyifle izlerim. Sana ne acırım ne de üzülürüm. Bu yüzden içimdeki canavarı çıkartmak zorunda kalma, yoksa canın çok fena yanar. Ayrıca buna Tuna'da dahil. Koz falan kullanmayacaksın. Anladın mı?" diye bağırarak, her kelimemi Ada'nın beynine kazımak istercesine bastıra bastıra söylerken, boğazını sıkmaktan beyaz yüzü kıpkırmızı olmuştu.

Elimi hâlâ boğazından çekmemişken herkes gözleri yuvalarından çıkacak gibi bizi izliyordu. Arkamdan biri beni kendine çekip sırtına alınca elim Ada'yı rahat bırakmıştı. Etraftaki kişiler Ada'nın durumuna bakarken Dolunay ve Doruk bile Ada için endişelenmişti.

Birinin sırtında olduğum için o kişinin suratını göremiyordum. Ama kıyafetlerine bakarsak Rüzgar'dı. Beni sessiz bir yere, insanların olmadığı bir yere getirince sırtından indirdi. Düşüncelerim doğruydu. Rüzgar'dı.

"Ne yapıyorsun sen?" dedi Rüzgar gözlerinden alev boşalırken.

"En çok yapmak istediğim şeyi yapıyorum," dedim rahat tavrımla.

"Ada'yı öldürmek en çok istediğin şey mi?" diye sordu aynı sinirle.

"Belki, seni üzüyor, Tuna'yı üzüyor, neredeyse herkesi üzüyor," dediğimde yüzüm asılmıştı.

"Kimseyi üzdüğü falan yok," dedi Rüzgar. Bu denli dengesizliği beni sinir ediyordu.

"Şimdi böyle mi oldu, Rüzgar?" diye sordum alayla kahkaha atarak.

"Her zaman böyleydi," dedi. Bu sefer o rahat davranıyordu.

"Dengesiz pislik," diyerek evden çıktım. Neydi bu tavrı? Beni kendinden soğutmaya mı çalışıyordu?

Şu an biriyle dertleşmeye çok ihtiyacım vardı. Poyraz'ı arayıp nerede olduğunu sorduğumda tanıştığımız barda demişti. Hiç vakit kaybetmeden bir taksiye atlayıp söylediği bara gittim.

İçeri girdiğimde Poyraz tek başına oturuyordu. Yanına gittiğimde suratım asıktı.

"Ne oldu sana?" diye sordu Poyraz. Endişelenmiş gibiydi.

Ona Rüzgar'la olan tartışmamızı anlattım.

"Güneşi gözden kaçırdım diye ağlarsan yıldızları da göremezsin," dedi Poyraz. Dediği çok anlamlıydı. Ama ben hâlâ güneşi istiyordum.

"Ben sadece Rüzgar'ı istiyorum. Bırakamam onu. Söz verdim kendime. Onu bu dengesizliklerine rağmen bırakmak istemiyorum," dedim. Sesimde kırgınlık vardı.

"Anlattığın kadarıyla Rüzgar fazla dengesiz. Zorluklar yaşayacaksın," dedi beni kararımdan döndürmek istercesine.

"Biliyorum, biliyorum ama..." derken Poyraz sözümü kesti.

"Belkide Rüzgar takıntıdır. Bir süre sonra sıkılırsın. O yüzden söz verdim, bırakamam onu falan deme. Sonra hissettiğin duygulara şaşırırsın," dedi. Doğru değildi. Rüzgar'ı o kadar kısa süreli görmüyordum.

"Hayır, saçmalıyorsun sen. Ben bağlandım ona. Çok seviyorum onu. Yoksa neden bu dengesizliklerine katlanayım ki?" dedim Poyraz'a.

"O zaman sen onun için öylesin, yoksa neden seninle tartıştıktan hemen sonra buraya gelsin? Ne yapacak? Deli gibi sarhoş olup önüne gelen bir kızla mı yatacak? Sonra pişman olup sana geldiğinde bahanesi 'Sarhoştum ne yaptığımı bilmiyordum' mu olacak?" dediğinde yüzünde alay vardı.

"Ne?" dedim Poyraz'ı anlamazken.

"Seninki diyorum. Hiç vakit kaybetmeden buraya gelmiş," diyerek arkamı gösterdi. Arkama baktığımda şaşırmıştım.

Rüzgar buradaydı.

TURUNCU KAFA Where stories live. Discover now