11.Bölüm

1.3K 50 1
                                    

Rüzgar bana bakarak konuşmaya başladı. "Çok güzelsin."

Ben ise utanmaktan domates gibi olmuş bir şekilde ellerime bakıyordum. Kafamı kaldırıp Rüzgar'a bakmaya başladım. Rüzgar'ın mavi renk gözleri beni kendine çekiyordu. Hareket edemiyordum sanki. Beni esir alan bakışlarında kaybolmuştum. Elini kaldırıp yanağımı okşadığında dokunuşuyla ürpererek bir nefes aldım. Yavaşça bana doğru eğildi. Dudakları nazikçe dudaklarıma değmeden hemen önce gözlerimi kapadım. Rüzgar'ın masumca öpücüğü birden tutku ve arzu dolu öpücüğe dönüşmüştü.

Ben nefes nefese geri çekilerek ona utanmış bir şekilde gülümsedim. Rüzgar'da aynı şekilde bana gülümsüyordu. Rüzgar'a "Yorgan ve yastığını getiriyorum," deyip yukarı çıktım. Hala aptalca sırıtıyordum. Yukarı çıkıp yastık ve yorganı alıp aşağıya indim. Rüzgar koltukta oturuyordu. Yanına gidip yorganı koyduğum sırada Rüzgar "Yine beraber yatacaksak koltukta değilde odanda yatsak daha iyi olur," dedi göz kırpıp şeytanca sırıtarak.

Pencereden dışarı baktığımda yağmurun şiddetini arttığını gördüm. Ama Rüzgar'a zafer kazandırmamak için fobimi yenmeye çalışacaktım.

Rüzgar'a abartılı bir şekilde gözlerimi devirerek yukarı çıkmaya başladım. Arkamdan güldüğünü duyabiliyordum. Odama çıktığımda pencereden şimşek çaktığını gördüm. Hemen yatağıma girip yorganı yüzüme kadar çektim ve kulaklarımı olabildiğince çok kapatmaya çalışıyordum. Birden gök gürleyince çığlık attım. Çığlık attığım anda odamın kapısı açılmıştı. Fakat hala yorganın içindeydim. Kimin geldiğinine bakmamıştım ki zaten  Rüzgar'dan başka birinin gelmeyeceğini tahmin ediyordum.

Yorganın içinde derin derin nefesler alıp gözlerimi sımsıkı kapatmıştım. Yorganın üzerimden çekildiğini hissetmemle yavaş yavaş gözlerimi açtım. Rüzgar ifadesizce bana bakıyordu.

"Yana kay," dedi soğuk çıkan sesiyle. İlk önce Rüzgar'a anlamayarak baksamda sonradan yatağımda yana doğru kaydım. Rüzgar yavaşça yanıma yattı.

Beyaz ışığın odamı aydınlatmasıyla gök gürleyeceğini anladım. Rüzgar'da anlayarak bana sarıldı. Gök gürültüsünün korkunç sesini duyunca Rüzgar'a sokuldum. Rüzgar ise bana daha sıkı sarılmıştı.

Bir kez daha beyaz ışık odamı aydınlatmıştı fakat ben bunu umursayamayacak kadar yorgundum ve gözlerim kapanmıştı bile.

Sabah bir şeyin üstüme atlamasıyla uyandım. Uykumun en güzel yerindeyken Dolunay tarafından uyandırılmak hiç adil değildi ve bugün hafta sonuydu. Annemle babam bugün tatilden gelecekti. Ama Dolunay burada ne arıyordu ve Rüzgar neredeydi?

"Uyan artık Turuncu Kafa," diye kulağımın dibinde bağıran Dolunay'ın yüzüne rastgele elimi salladığımda çıkan sesle Dolunay'a tokat attığımı anlamıştım. Gözlerimi açtığımda Dolunay'ın yanağını tutup bana sinirle baktığını gördüm. Yatağımdan kalktım ve koşarak banyoya girip kapıyı kilitledim. Dolunay'ın arkamdan koştuğunu görmüştüm. Bir kaç saniye sonra banyo kapısının yumruklandığını ve Dolunay'ın "Aç kapıyı Derin," dediğini duydum.

"Aç kapıyı bir şey yapmayacağım," diye bağırdı tekrardan Dolunay. "Söz mü?" diye bağırdım ben de. Dolunay "Söz," diye bağırdığında banyonun kapısını açıp çıktım. Dolunay'ın suratında kırmızı parmak izleri vardı.

Beraber aşağıya indiğimizde Rüzgar'ın evde olmadığını fark ettim. "Rüzgar nerede?" diye sordum Dolunay'a.

"Beni arayıp acilen buraya gelmemi söyledi. Geldiğimde apar topar ne olduğunu söylemeden evden çıktı," dedi Dolunay. Bu kadar acil ne olmuştu ki?

Dolunay'da ben de bu konunun üstünde çok durmadık ve mutfağa gittik. Masanın üzerinde kahvaltı hazırlanmış bir şekildeydi.

"Sen mi hazırladın kahvaltıyı?" diye sordum Dolunay'a. "Hayır ben hazırlamadım," dedi kafasını sağa sola sallayarak. "O zaman Rüzgar hazırlamıştır," dedim sırıtarak. "Rüzgar evden çıkarken kahvaltı hazır değildi."

Dolunay'ın verdiği cevapla afallamıştım. Rüzgar veya Dolunay hazırlamadıysa kim hazırlamıştı? Annem ve babam gelmiş olabilir diye düşündüm fakat daha erken olduğunu hatırladım.

Masanın yanına yaklaştığımda bir not olduğunu gördüm. Notu okuduğumda gözlerim yerinden fırlayacaktı. Dolunay ne olduğuna bakmak için yanıma geldi ve elimden notu alıp okumaya başladı. Okuduğunda benimle aynı tepkiyi verdi. Dolunay ağzı açık  bir şekilde bana bakıyordu.

Notta "Çok uğraştım. Umarım beğenmişsindir.-Tuna" yazıyordu.

Dolunay'la en sonunda şaşkınlığımızı yenip masaya oturduk. Dolunay "Akşam Rüzgar burada mıydı?" dedi göz kırparak. Anında kızarmıştım fakat belli ettirmemeye çalışıyordum. "Evet burada kaldı," dedim kahvaltımı yaparak.

"Ne yaptınız?" diye sesli bir şekilde sordu. "Beraber uyuduk," diye cevap verdim.

"Başka?" diye sordu merakla. "Başka bir şey yapmadınız mı?"

"Birde öpüştük," dedim sıkıldığımı belli ederek. Dolunay anında çığlık attı. "Ne oldu?" diye sorduğumda Dolunay masadan kalkıp küçük çocuklar gibi dans edip kahkaha atmaya başlamıştı. Bu haline ben de kahkaha atıp "Ne oldu Dolunay?" diye sordum sorumu yineleyerek.

"Bizde Doruk'la öpüştük," dedi hala dans ederken. "Nasıl oldu?" diye sordum merakla. Dolunay tekrardan masaya oturdu ve konuşmaya başladı.

"Beni evime bırakmak için teklif etti. Ben de kabul ettim. Arabada giderken bir şeylerden konuştuk. Evimin önüne geldiğimizde 'Görüşürüz' dedi ve yanağımı öpmek için uzandı. Ben de heyecandan onun kafasını götürdüğü taraftan kafamı götürüp ona veda etmek için yanağını öpecektim ama ikimizde aynı tarafa gidince öpüştük," dedi o aptal sırıtmalarından yaparken.

Dolunay'a bir şey söyleyecekken zil çaldı. İkimizde kapıya gittik ve kapıyı açtık. Ben şaşkınca Ada'ya bakarken Dolunay'da aynı durumdaydı.

"Naber ezik?" dedi Ada güneş gözlüklerini çıkarırken. Gerçi hava güneşli değildi ve rüzgar esiyordu. Ama Ada'nın bu aptallığına şaşırmamıştım.

"Ne istiyorsun?" diye sordum umursamaz bir tavırla. Ada cümlemi tamamladıktan sonra bir kahkaha patlattı. "Senden habersiz işlerin döndüğünün farkındasındır umarım," dedi her zamanki gibi ağzını yayarak.

Bir şeylerin olduğunun farkındaydım fakat Ada'da mı bu işlerin içindeydi?

"Ne işi dönüyormuş?" diye sorduğumda Ada cevap vermeyip arkasını dönüp gitti. Ben arkasından bakarken Dolunay kapıyı kapattı. Tam içeri geçecekken tekrardan zil çaldı. Ada bir şey söylemeyi unutmuştu kesin.

Kapıya doğru gidip açtığımda, kapıda Ada değil, dudağının bir kenarı hafif yukarı kıvrılmış olan Tuna'yı gördüm. Dolunay'da kimin geldiğine bakmak için yanımıza ulaştığında Tuna'yı görmesiyle donakaldı. Tuna içeri girip kapıyı kapattı ve salona geçip koltuklardan birine oturdu. Bu rahatlık neydi böyle?

"Otursana Derin," dedi Tuna dalga geçer gibi. Karşısındaki koltuğa oturup tek kaşımı kaldırıp ona baktım. Dolunay ayakta bizi izliyordu.

"Yaptığım kahvaltıyı beğendin mi?" dedi gülerek. Sinirle Tuna'ya bakıyordum. Cevap vermeyince devam etti.

"Hala tanıyamadın mı beni?" diye sordu Tuna. "Zaten tanımıyorum?" dedim sorarcasına. "Bu kadar çabuk unutman garip değil mi?" dedi gülerek. "Ne saçmalıyorsun?" diye sordum. Artık çok fazla merak ediyordum.

"Peki, eskiden ben seni severken, senin bana yukarıdan bakıp, bana 'Zavallı Tuna' deyip beni tüm okula rezil etmen desem hatırlar mısın?"

Tuna'nın dediği şeyle neye uğradığımı şaşırmıştım. Tuna'nın kim olduğunu hatırlamıştım ve eskiden yaptığım bir hata bana pahalıya patlayacaktı.

TURUNCU KAFA Where stories live. Discover now