24.Bölüm

800 35 4
                                    

Ne kadar süredir duvara boş boş bakıyordum bilmiyorum. Üzerinde hiçbir şeyi olmayan, ama içinde hüzün, hayal kırıklığı ve çaresizliği olan bir duvar.

"Ağla rahatlarsın," dedi Dolunay üzgün çıkan sesiyle. Peki ya ağlayamayacak kadar dolmuşsam? Ağlayamayacak kadar tükendiysem?

Cevap vermeden baktığım duvara bakmayı sürdürdüm. Okul çıkışı Dolunay'lara gidip, olan biten her şeyi Dolunay'a anlatmıştım.

Her seferinde Rüzgar'ın bir hatasını bulmaktan yorulmuştum. Ama benim ona yaptığım hata göz önüne alınırsa... Rüzgar'ı sevmeyi haketmiyordum elbet. Yaptığım affedilecek şey değildi. Tüm okulun önünde utanç verici hissetmişlerdi.

Ama Rüzgar'ın yaptıkları da hoş değildi.

Ya da Rüzgar doğru kişi değildi. Çok seviyor olmam onu doğru kişi yapmazdı.

Rüzgar'ın eskiden yaptıkları şimdi beni rahat bırakmıyordu. Ama.. Eskidendi. Geçmişte kalan şeylerdi.

Geçmiş, gelecekten arındırıldığında bir yığın önemsiz ayrıntı haline geliyordu. Ve ben Rüzgar'ın geçmişindeki bu fazlalıkları geleceğinden arındırmaya hazırdım.

Rüzgar'ın geçmişte yaptıklarını değil, şimdiki yaptıklarını umursayacaktım.

Dolunay'a "Ben gidiyorum," deyip ayağa kalktım.

"Nereye?" diye sorduğunda endişeli gibiydi.

"Rüzgar'ın evine," dediğimde yüzünde anlamamış bir ifade vardı.

"Onunla bu konu hakkında konuşacağım," deyip cümleme açıklık getirdim.

Dolunay "İyi bakalım," dediğinde onunla vedalaştım ve çantamı alıp evden çıktım.

Yoldan geçen taksiyi durdurup Rüzgar'ın evini tarif ettim. Yarım saat süren yolculuğun ardından Rüzgar'ın evine gelmiştim. Taksinin parasını ödedikten sonra taksiden indim.

Derin bir nefes alıp kapıyı çaldığımda kısa sürede Rüzgar kapıyı açmıştı. Buraya gelmemi beklemiyor gibiydi.

"Biraz konuşalım mı?" dedim Rüzgar'a.

Rüzgar "Olur," dedikten sonra kapıyı kapattı. Dışarıda yürümeye başladık.

Tam konuya girecekken yağmur çiselemeye başladı. Şu sıralar benim şansıma çok yağmur yağıyordu.

"İçeride mi konuşsak?" diye sordum Rüzgar'a.

Rüzgar "Hayır, ne güzel yağmur yağıyor işte," diyerek iki kolunu açıp gökyüzüne bakmaya başladı.

Yağmur şiddetini arttırırken gerilmeye başlamıştım. Kirpiklerime kadar ıslanmıştım bile.

Rüzgar yağmurla ilgilenmeyi bırakıp yanağımı okşadı. "Yağmur sana bu kadar yakışırken, sen yağmuru sevmiyorsun," dedi.

Yanağımı okşamaya devam etti. Şimşek çaktığı anda Rüzgar beni öpmeye başladı. Arkadan gelecek korkunç sesi duymayayım diyeydi bu.

Birkaç saniye sonra gök gürleyince bedenim korkudan sarsılsada Rüzgar'a karşılık vermeye devam ettim.

Yağan yağmurun altında deli gibi öpüşüyorduk. Şu an şimşek ve gök gürültüsü umurumda değildi. Bu yaptığımız şeyin verdiği keyif anlatılamazdı.

Rüzgar öpüşmemizi sonlandırıp alnını alnıma dayadı ve "Masumiyetine davet eden alnın.." deyip alnıma küçük bir öpücük kondurdu.

İkinci bir şimşek çaktığında vücudum hiçbir tepki vermemişti. Sadece Rüzgar'ın gözlerini seyrediyordum. Ardından gök gürlediğinde biraz titresemde Rüzgar'ın gözlerine bakmaya devam ettim.

"Fobini yeneceğimizi söylemiştim," dedi Rüzgar gözlerime bakarken.

Gülümsedim ve Rüzgar'ın boynuna sarıldım. Ardından "Teşekkürler," diye mırıldandım.

Rüzgar'la birkaç saniye sarıldıktan sonra ayrıldık ve Rüzgar;

"Buse konusuna gelirsek, onlar eskide kaldı. Sen varsın artık. Bundan sonra aramıza kimse giremez. İzin vermem. Biz birbirimize aitiz," dedi. Ne kadar güzel söyledin be adam. Biz birbirimize aitiz.

"Sonsuza kadar?"

"Sonsuza kadar," diyerek onayladı beni.

Söz. Sonsuza kadar. Bağlanıp bırakmayacağım seni. Artık benden kurtulamazsın. Her daim seveceğim seni, yaralarımı kapatan adam. Her daim.

TURUNCU KAFA Where stories live. Discover now