21.Bölüm

811 34 5
                                    

- GÜNÜMÜZ -

Yumuşacık yatağımda tam uykuya dalacakken telefonuma gelen mesaj sesiyle irkildim.

Mesaj Tuna'dan gelmişti ve "Senden küçük bir özür diledim ama daha büyük bir özür için Rüzgar'la beraber şehrin dışındaki bara gelin." yazıyordu. Tuna'nın böyle davranması bana garip geliyordu. Rüzgar'la kardeş olduklarını öğrenmeseydim bana söylemeyi bile düşünmüyorlardı zaten.

Rüzgar'a haber vermek için onu aradığımda başkası ile konuşuyordu. Bir kaç dakika sonra tekrar aradığımda cevap vermişti. Hiç vakit kaybetmeden "Tuna bizi bara çağırdı. Haberin var mı?" diye sordum. Biraz bekledikten sonra "Evet, az önce onunla bu konu hakkında konuşuyorduk," diye cevapladı sorumu.

Aslında hiç gitmek istemiyordum çünkü kötü bir şey olacağını seziyordum. Rüzgar'ın da benimle aynı fikirde olmasını umarak "Gidecek miyiz?" diye sordum. Rüzgar beni hayal kırıklığına uğratarak "Evet," dedi. İsteksiz bir şekilde "Tamam," diyerek telefonu kapadım ve hazırlanmaya başladım.

Dolabımı açıp gideceğimiz yere uygun bir kıyafet seçtim. Siyah, pırıltılı, çok kısa olmasa da kısa diyebileceğimiz bir elbise giydim. Saçlarımı düzleştirdim, hafif bir makyaj yaptım ve yanıma sade bir çanta aldım. Ayakkabılarımı da sadelikten yana kullandım çünkü elbisem yeterince dikkat çekiyordu. Aynada ki yansımama baktım. Bu görüntü bana yabancı değildi çünkü eskiden arkadaşlarla her akşam dışarı çıkardık ve ben her zaman böyle giyinirdim.

Hazır olduğumda telefonuma Rüzgar'dan bir mesaj gelmişti. Kapının önünde beni beklediği yazıyordu. Hiç vakit kaybetmeden ve sessiz bir şekilde evden çıktım. Anneme ise beni merak etmemesi ve babama benimle ilgili bahaneler uydurması için telefonuna bir mesaj attım.

Rüzgar arabasına yaslanmış bir şekilde beni bekliyordu. Geldiğimi anlayıp gözlerini bana çevirdiğinde hiçbir mimiği oynamadı. "Çok güzel olmuşsun," diyerek gözlerini benden alamaması ya da hiç değilse "Bu elbise ne kadar kısa, git daha uzun şeyler giyin öyle gel," diye kıskanmasını isterdim. Ama Rüzgar hiçbir tepki vermemişti ve böyle tepkisiz kalması beni şaşırtmıştı.

Rüzgar bana biraz tepkisizce baktıktan sonra hiçbir şey demeden sürücü koltuğuna geçti. Sebepsiz ve gereksiz soğukluğu sebebiyle suratım asılmıştı.

Yüzümdeki kırgınlıkla arabanın kapısını açıp bindim. Dakikalardır yoldaydık ama ne Rüzgar ne de ben tek kelime etmemiştik. Sonunda sessizliği bozan Rüzgar olmuştu.

"Ada'da orada olacakmış," dedi. Dediği cümlenin verdiği şaşkınlıkla "Ne?" diye küçük bir çığlık attım. Ardından "Neden söylemedin?" diye sordum. Sesimde hem şaşkınlık hem de kızgınlık vardı.

"Söyledim işte," dedi Rüzgar ifadesizce. Dalga mı geçiyordu bu benimle? "Telefonda söyleyebilirdin," diyerek sitem ettim. Rüzgar ise cevap vermemişti ve hâlâ ifadesizce yola bakıyordu.

Bir şeyin çıkacağı belliydi. Ada ne arıyordu orada ve Rüzgar'ın anlamsız soğukluğunun nedeni neydi? Garip ve sırlarla dolu bir gecenin beni beklediği ortadaydı. Belki kötü geçecek gecemin, Ada sayesinde belkisi ortadan kalkıp kesin bir hal almıştı.

Uzun süren yolculuğun ardından Tuna'nın söylediği bara gelmiştik. Tanıdık olduğum yer, tanıdık olduğum insanlar, onların dans ediş biçimleri ve tanıdık boğucu ter kokusu. Kendimi yabancı hissetmemem en azından iyi bir şeydi. Birde buraya alışmam için vakit harcamayacağıma seviniyordum.

Ada ve Tuna'yı gördüğümüzde Rüzgar'la beraber yanlarına gittik. Rüzgar Ada'nın yanına gidip oturduğunda şaşkınlıktan ayakta, gözlerim kocaman bir şekilde ikisine bakıyordum. Rüzgar kafasını eğmiş, Ada ise "Ben kazandım," edasıyla bakıyordu. Rüzgar 'ın bana soğukluğunun sebebi de anlaşılmıştı. Böyle yapması gözlerimi doldurmuştu ama bozuntuya vermeden Tuna'nın yanına oturdum.

Rüzgar, Ada ve Tuna üçlüsü koyu bir muhabbete dalmıştı. Rüzgar arada bana çaktırmadan bakmaya çalışıyor, Ada alttan alttan bakıyordu, Tuna ise konuşmalarda bazen bana "Öyle değil mi Derin?" diyordu. Onları dinlemediğim için sadece "Hı hı," deyip geçiyordum.

Gözüm bana her saniye bakan sarışın çocuğa takılmıştı. Beni tavlamak için göz kırpıyor, saçlarını sallıyordu ve edepsizce gülüyordu. Gözlerimi sarışın çocuktan çekip Rüzgar'a bakmaya başladım. O an Ada, Rüzgar'ın elinden tutup onu oturduğu yerden kaldırdı ve içki içmeye götürdü. Bu tablo yine gözlerimin dolmasına sebep olurken Tuna fark etmesin diye gözlerimi ellerime çevirdim.

"Ben içki almaya gidiyorum. Sende ister misin?" diye sorduğunda kafamı olumsuz anlamda salladım. Tuna'da gidince bana bakan sarışın çocuk yanıma geldi. "Hayırdır?" der gibi baktım sarışın çocuğa.

"Merhaba, ben Poyraz," dedi elini uzatarak. "Derin," diyerek uzattığı elini sıktım. "Memnun oldum," dedi Poyraz nazikçe. Bende kafamı salladım. Beklediğimden daha nazik ve iyiydi. Ne edepsiz, ne de sapık biri değildi.

Sohbetimiz koyulaştığı sırada Tuna'nın "Hayırdır birader?" demesiyle son bulmuştu. Oldukça sinirli bir şekilde Poyraz'a bakıyordu. Poyraz, Tuna'nın baktığı gibi ayağa kalktı ve Tuna'nın hizasına geldi. Neredeyse aynı boydalardı.

Kavga çıkacağını anladığım sırada yerimden kalktım ve Poyraz'ın kolundan tutarak "Tamam, sonra konuşuruz," diye fısıldadım. Telefon numaramı almıştı. Çok iyi bir çocuktu ve arkadaş olabileceğimizi söylemiştim.

Poyraz böyle dememle yanımızdan uzaklaştı. Tuna, Poyraz'ın arkasından aynı sinirle bakarken "Kimdi o?" diye sordu. "Arkadaşım," diyerek cevapladım.

Tuna'yı sakinleştirerek konuyu kapatmaya çalıştım. Uzun süren çırpınışlarımın ardından nihayet konuyu kapatabilmiştim.

Bir süre sonra yalpalanarak gelen Rüzgar'ı ve onu tutan Ada oturduğumuz masaya geldiler. Rüzgar'ın halinden sarhoş olduğu belliydi.

"Sen sarhoş musun?" diye sordum Rüzgar'a bakarak. Ama onun cevap vermesi gerekirken Ada söze atlayıp "Evet," dedi gözlerini kısarak.

Ada, Tuna'ya dönüp göz kırptığında Tuna "Anneme ne olduğunu merak etmiştin, değil mi?" diye sordu bana. Ne yapmaya çalışıyordu bunlar? Eski konuları açıp herkesi germek mi istiyordular?

Ben cevap verecekken Rüzgar'ın birden elini masaya vurmasıyla yerimden sıçradım.

"O gün neler yaptığını hatırlıyor musun Derin?" diye bağırdı Rüzgar. Yüzünde iki yıl önceki bakış vardı. Kin ve nefret. O zaman bir şey yapamıyorlardı. Ama şu an beni öldürebilirlerdi.

Korkumdan Rüzgar'a cevap veremezken Tuna'yla Ada'ya baktım. İkiside bıyık altından gülüyordu.

Rüzgar delirmiş gibiydi adeta. Masaya vuruyor, üzerindeki içkileri yere fırlatıyordu. Rüzgar'ın yaptığı gürültüden dolayı neredeyse herkes bize bakıyordu.

Rüzgar her yeri altüst edince bana döndü. Şimdi de beni altüst edecekti.

"Öyle acımasız bir şey yaptıktan sonra nasıl hâlâ seni sevebilirim?" diye bağırdı. Gözlerim Rüzgar'ın itirafıyla büyürken, Ada ve Tuna'da en az benim kadar şaşkındı.

Şaşkınlıktan cevap veremezken Rüzgar hızlı adımlarla barı terk etti.

TURUNCU KAFA Where stories live. Discover now