"Esas duruş!" Askerler elini masadan ayırıp dik duruşa geçti. "Meç kuşan!"

Barut yemin sonrasında büyük bir sabırsızlıkla kısa sürede meçini avuçlarının arasına aldı ve kuşandı. Harici takım elbisesine meç çok yakışmıştı ve onu takmak gururlanmasına neden olmuştu.

Serbest zaman verildiği gibi diğerleriyle birlikte tribünlere doğru ilerledi. Koşar adımlarla giderken çocuklar gibi heyecanlıydı. Bu heyecanı çok uzun sürmeyecekti. Tribünlerde oturanlar arasında tanıdık simalar göremezken gözleri kısıldı. Herkese teker teker bakıyordu. Ağlayan anneler, kavuşan sevgililer, dik durmaya çalışan babalar... Barut'un ailesi neredeydi?

Bir anda curcuna oluşurken kamerasız tuşlu telefonunu eline aldı ve ablasının numarasını hızlıca tuşladı.

Bir yandan etrafına bakarken yanıtlanan çağrıya doğru, "Abla?" dedi sevinçle. "Ne tarafta duruyorsunuz? Şu an serbest bıraktılar, yanınıza geleyim hemen. Göremedim sizi."

Önce bir hıçkırık sesi koptu fakat bu kısa sürdü. "Ablacığım ben özür dilerim—"

Barut'un adımları durdu. Etrafındaki kalabalık bir anda silinirken telefondaki sese odaklandı. Ağlayan sese...

"Ağlıyor musun sen?" diye sorarken kaşları çatılmıştı.

"Hayır hayır ağlamıyorum," dedi Umay. Sesini düz tutmaya çalışıyordu ama başaramıyordu.

Barut kalabalığın arasından sıyrıldı ve kenara geçip durdu. "Ee gelmediniz mi abla?" Derin düşüncelere dalarken ifadesi aniden değişmişti. Oysaki ne kadar sevinçliydi. Üniversiteli olmuştu ve annesinin istediği o okula sonunda girmişti.

"Ben gelmek istedim ama eniştenin bir akrabası rahatsızlandı, apar topar şehir dışına çıkmak zorunda kaldık. O yüzden biz gelemedik."

Barut histerik bir kahkaha attı. "Buna inanmamı beklemiyorsun değil mi abla?" dedi. "Başka yalan bulamadın mı? Yoksa yine kavga mı ettiniz?"

Umay dudaklarını ısırdı. Sonra dudağındaki yarayı unuttuğu için telefonun mikrofon kısmını kapatıp yavaşça sızlandı. "Yalan söylemiyorum, Barut," dedi hızlıca. "Eniştene vereyim istersen onunla konuş. Hastanedeyiz."

Barut söylediklerine bir gram olsun inanmıyordu. Bir terslik olduğunun farkındaydı. "Kesin sana bir şey yaptı, o yüzden hastanedesin değil mi?"

Umay telefonu kendinden uzaklaştırdı ve gözyaşlarına engel olamadı. Kardeşi neler olduğunun farkına vardığı için içten içe kendini kahrediyordu. Telefonu hiç açmamalıydı. Açmıştı ve her şey ortaya çıkacaktı. İçini gitgide korku kaplarken Barut'un sabırsız çıkan sesi duyuldu.

"Abla cevap ver yoksa andım olsun her şeyi yakar oraya gelirim!"

Barut kendini çaresiz hissediyordu. Ne olduğunu tam olarak bilmiyordu. Ve bu delirmesine neden oluyordu. Ablasının yanına gitmek, ona ne olduğunu öğrenmek istiyordu. İzin hakkı yoktu. Öylece çıkıp gidemezdi. Harp okulunu yakardı ve bir hiç uğruna yıllarını harcamış olurdu.

"Hayır yapmadı," dedi Umay.  "Ben gerçekten gelmek istedim. Seni yemin töreninde tek bırakmak istememiştim. Anneme katılacağıma dair söz vermiştim ama katılamadım, Barut."

BİR KİBRİTLE 𝘠𝘖𝘒 OLMAKWhere stories live. Discover now