180.Bölüm

Mulai dari awal
                                    

"Çirkin olmak mı istiyorsun?" diye sordum, ciddiyetle. Ada, sesimi duyunca bana bakmıştı fakat bakışlarımdan hoşlanmamış olacaktı ki, derhal kaşları çatıldı. "Kirli o çoraplar, baştan anlaşalım." Ada muhtemelen ne dediğimi bile anlamıyordu. Başımı bıkkınlıkla Bora'nın omzuna koydum ve "N'olur bir şey yap," diye mırıldandım.

"Kirli mi gerçekten çoraplar?" diye sordu Bora, Ada'nın minicik elini avucuna alırken.

"Kendimi keserim," diye fısıldadım. Bora, sesli bir nefes verdi. "Bu şahane, doğum günü kızı imajını o berbat sarı çoraplarıyla bozamaz! Buna asla izin vermem!"

"Özgür irade denilen şeyden haberin var mı sevgilim?" diye sordu gülerek. Omzumu silktim. "Gel kızım," dedi ve Ada'yı kucağına alarak ayağa kalktı. Ada, bir kolunu babasının omzuna koyduğunda, eğilerek bana bakmıştı.

"Ani."

Anne.

"Anne hazırlansın, üzerini değiştirsin," dedi Bora, Ada'nın siyah saçlarından öperken. "Biz seninle içeriye geçelim." Ada, boğazından sesler çıkararak Bora'ya karşılık veriyor, bunu yaparken de kısa kollu yavru ağzı badisine dokunuyor, tütüsünün eteklerini havalandırıyor, saçındaki bordo saç bandını elliyordu. Muhtemelen Adacanın henüz bilmediğimiz dilinde, nasıl giyindiğini babasına anlatıyordu. "Evet," dedi Bora, çok anlıyormuş gibi. Gözleri gözlerime değdiğinde bakışlarıyla elimdeki bordo çorapları işaret etmişti.

Ada fark etmeden çorapları Bora'ya verdim ve "Halledebilecek misin?" diye sordum.

"Doğum yapmamış olabilirim sevgilim ama nazlı kız çocuklarıyla iletişim kurmakta pek iyiyimdir," derken, çapkın bir şekilde göz kırpmıştı. "Evet kızım, bence de..." dedi, Ada'ya. "Anne daha nazlı, evet."

Bora bana arkasını döndüğünde, Ada'nın iri birer zeytin taneleri gibi simsiyah duran gözleri gözlerimi buldu. Odadan çıkmak üzere benden uzaklaşırlarken, içim tam bir yıldır bildiğim o hisle doldu taştı: Ada, arka gözlerdi. Benim kucağımdayken babasıyla, babasının kucağındayken benimle göz teması kurmaya çalışıyordu ve bu tarif edilemez derecede güven vericiydi. Üç kişilik bir aile olduğumuzu minicik kalbiyle bağırıyordu ve ben bu sesi çok seviyordum.

Ada, Bora ile benim bu hayatta yaptığımız en güzel şeydi.

♠️

Beyaz, uçuş uçuş, mini bir elbisenin altına, siyah, parmak arası sandaletlerimi giymiştim. Beğeni dolu bir ıslık sesi duyduğumda alt dudağımı ısırdım ve saçlarımı düzeltmeye devam ettim. "Ama sen, rol çalıyorsun..." Bora'nın sesinde arzu dolu bir tını vardı. Tam arkamda durduğunda, bakışlarımız aynada kesişmişti. Kapkara gözleri, aynadaki aksimi tepeden tırnağa süzerken, yüzüne, gördüğü manzaradan memnun bir gülümseme yayılmıştı. "Bugün gözlerimi kamaştıran Ada olmalıydı."

"Ben dururken?" dedim, yapay bir kibirle. "Ancak rüyasında görebilir böyle bir şeyi!"

Bora minicik bir kahkaha attı ve omzuma ıslak bir öpücük bıraktı. Daha sonra da neredeyse belime uzanmayı başarmış saçlarımı omzuma aldı. "Şimdi sen diyorsundur ki... Bu kız, kendi kendine doğmadı sonuçta." Ceketinin cebinden bir kutu çıkardığında bakışlarım kısılmıştı. "Doğuran benim. Bugün onun doğum günüyse, benim de onu doğurduğum gün. Ben doğurmasaydım, doğmayacaktı sonuçta..."

Tam olarak öyle düşünüyordum, evet. Bora'nın da hakkını yiyemezdim, elinden geleni yapmıştı, ilk an'dan son an'a dek yanımda olmuştu ve fakat onca sancıyı çeken bendim. Ada, karnımın içinde gayet keyfinin yerinde olduğuna, bana zorluk çıkartmaktan ötürü aşırı memnun olduğuna ve artık doğmayacağına ikna olduğum bir anda gelişinin sinyalini vermişti. Kırkıncı haftayı doldurmuştu, en fazla iki hafta daha bekleyecektik fakat yine de gelmezse sezeryanla getirilecekti. Bu fikir beni geriyordu çünkü normal doğum yapmak istiyordum.

Maça Kızı 8Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang