YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

7.6K 847 222
                                    

Keman sesi duyuyordum.

Oldukça eşsiz bir sesti. Ona doğru uzanmak, melodinin peşinden gitmek istiyordum. Beni istediğim kişiye götüreceğine emindim. 

Melodi sanki bir rüzgar gibi beni taşıyor, sürüklüyordu. 

Sonunda hissettiğim hafiflik yok oldu. Sanki bir taşın altında gibiydim. O zaman bedenimde olduğumu anladım ama hangi zamanda ve hangi bedende olduğumu bilmiyordum. Keman sesi hala kulağıma geliyor, dinlerken huzur dolmama neden oluyordu. Charles'ı görmek istiyordum. Bir ton ağırlık bağlanmış gibi kımıldamayan göz kapaklarımı açınca sadece onu görmek istiyordum. 

Sonunda parmağımı oynatabildiğimde iç çekmek istedim ama pek mümkün değildi. Uyuşukluk yavaş yavaş bedenimi terk ediyordu. Sonunda yeniden parmaklarımı oynattığımda keman sesinin dışında kıyafet hışırtısı ve birinin soluğunu içine çekmesine dair sesleri duydum. 

Odada yalnız değildim. 

Kımıldayan parmaklarımı güçlü ve sıcak parmaklar sardığında şüphelerim silindi. 

"Uyan," dedi fısıldayarak Charles ve kalbim ılık bir rüzgarla doldu. Sanki kır çiçekleriyle dolu bir çayırda gün batımı manzarasını izlerken esen ılık rüzgarın tadını çıkarıyordum. Öyle bir huzur vardı ruhumda. Parmaklarıma değen ılık dudakların hissi bedenimi ürpertti. 

Göz kapaklarım kımıldadı ve yavaşça aralandı. Önce karanlık beni sarmaladı. Ardından şöminenin ve yanan mumların ışığı görmemi sağladı. Charles yanı başımda oturuyor bana endişe ve mutlulukla bakıyordu. 

"Uyandın," dedi sanki ona dünyaları bahşetmişim gibi kocaman bir gülümsemeyle bakıyordu.

Gülümsedim. Üzerimde bir ağırlık vardı ama onun dışında iyi hissediyordum. "Benden," dedim ve durdum. Boğazım kurumuştu. Gözlerim odanın içinde gezindiğinde Charles beni anlamış hemen masanın üzerindeki porselen sürahiye doğru ilerlemişti. Bir bardak su doldurup bana doğru geldi. Bir bacağını yatağa koyup oturdu. Bir eliyle bardağı sabit tutarken diğer kolunu başımın altına koydu ve doğrulmama yardım etti. 

Bardağı dudaklarıma getirdiğinde sanki günlerce çölde yürüyormuş gibi suyu kana kana içtim. Sonunda bardak dudaklarımdan uzaklaştığında hala susuzluğum geçmemişti. 

"Evet meleğim şimdi konuşabilirsin."

Bardağı yatağa bıraktı, beni sanki camdan yapılmışım gibi dikkatlice yatağa yatırdı. Kalkmadan önce alnıma düşen saçlarımı düzeltti. 

"Benden kurtulamadın," dedim sarsak bir gülümsemeyle. 

Gülümsemesi şefkat doluydu ve parmak uçlarıyla, tüy kadar hafif okşamaları beni benden alıyordu. Hem sakinleşiyor hem de arzuyla doluyordum. Sonra neden orada yattığım aklıma geldi ve hemen durumu açıklamaya giriştim. "Ben Sebastian'dan," derken Charles eğilerek sıcak dudaklarını dudaklarıma yavaşça bastırdı 

"Biliyorum sevgilim. Detayları daha sonra anlatırsın. Şimdilik sadece dinlenmeni istiyorum."

Sebastian'ın orada olup olmadığını sormak için düke baktım. Sanki aklımdan geçenleri okumuş gibi cevap verdi. "Burada değil. Senin başına gelenlerden sonra gitti. Sen kendini toparlar toparlamaz peşine düşeceğim."

Gözlerinin içine baktım. Sahte nişanlı olarak gördüğü birine karşı oldukça şefkatli ve ilgili davranıyordu. Yatağa rahatça yatmama izin verdi ve kendisi hizmetçileri yemek getirmesini söylemek için ipin olduğu köşeye gitti. Karnımın acıktığını hissediyordum. Başımdaki zonklama dışında bir ağrım yoktu. Bir an modern zamanlardaki bedenimi düşündüm. Emre Mert ve diğerleri benim uyanmamı bekliyordu. Sevdiğim insanları bekletmek istemiyordum ama bir kez olsun düşünmeden hareket etmekte benim hakkımdı. Her zaman destekleyici, yapıcı biri olmaktan yorulmuştum. 

Dük ile Beş ÇayıWhere stories live. Discover now