ON BİRİNCİ BÖLÜM

5.5K 781 119
                                    

Uykuyla uyanıklık arası odanın içinde birinin yürüdüğünü duyabiliyordum.

Şöminenin içindeki külü temizliyor, yeni odunları yığarken çıkardığı küt sesini duyuyordum. Hafif bir ses olmasına rağmen artık uyanmaya başlayan zihnime davetsizce sızıyor. Odanın içinde gezinen ayakları bu sefer başka bir noktaya varıp kalın perdelerin asılı olduğu ahşap halklarını birbirine vurarak ses çıkmasına neden oluyordu.

Kalın perdeler aralanınca güneşin güçlü ışığı göz kapaklarıma vurup azda olsa karanlığın aydınlanmasını sağladı.

Gözlerim açılmasa da aklıma gece olanlar gelince yüzümün kızardığını hissettim. En özel anımda bir yabancının yatağındaydım. Üstelik bu tensel bir zevk için değil daha özel daha mahrem bir an içindi. Odanın içinde gezen kişinin o olduğunu düşünmedim. O kadar güçlü birinin hafif ayak seslerinin sahibi olacağını düşünmüyordum.

Yorganın altında bedenimi gerdiğimde kaslarımın tutuk olduğunu ama herhangi bir ağrının artık kalmadığını fark ettim. En kötüsünü geride bırakmıştı.

Gözlerimi araladım.

O sırada kıyafetlerimi katlayan Polly bana baktı ve uyandığımı görünce gülümsedi. "Günaydın Bayan Mercer. Sıcak çikolatanızı getirdim," dedi. Etrafa dikkatle bakmama gerek yoktu kendi odamdaydım. Yatağımın yanındaki sehpada duran geceden kalma söğüt çayı ve ayaklarımın ucunda artık soğumuş olan su dolu şişeyi hissediyordum.

Gece yaşanılanları ben rüya olarak mı görmüştüm? Bir yanım öyle olmasını umarken diğer yanım tam tersini diliyordu.

Yataktan yavaşça doğrulup yastıklara yaslandım. Polly çok geçmeden sıcak çikolata dolu fincanı elime tutuşturdu. Parmaklarıma vuran sıcaklığa sığınıp zihnimi toparlamaya çalıştım. Dük ile karşılaşmamın rüya olmasını reddetsem de yaşadıklarımızı tam olarak nasıl anlamlandıracaktım? Bu tuhaf ve zorlayıcı ilişkinin ne olduğuna dair fikrim bile yoktu. Davetten gitmemize dört gün kalmıştı. Düşes bu süreçte oğlunun bir kadına kur yapacağını ve onunla nişanlanacağını umuyordu.

Polly çok fazla durgun olduğumu fark etmemiş bana katılmadığım akşam olanlardan bahsetmişti. Dük artık Leydi Hillant'a ilgi göstermiyordu ama bu durum leydinin umurunda değil gibiydi. Bütün akşam ona pekte ilgi göstermeyen Bay Caversham'ın peşindeydi. Polly'nin söylediğine göre annesi bu durum karşısında ufak bir baygınlık geçirmişti.

"Kadını gören hizmetçiler gülmekten olayı zor anlattı," dedi kocaman bir gülümsemeyle. "Kadın birden kendini yere atmış. Kızının sözünü dinlemediğini görünce başvuracağı son çare buydu sanırım."

Polly'e o akşam dükün nasıl olduğunu sormak istiyordum ama konuşmayı seven genç kız ben ona sormadan yeni dedikoduları anlatmaya devam etti. "Dük yemekte Leydi Clune ile ilgilendi. Kadının siyah saçları gece gibi olduğu söyleniyor ve insanın içini görebilen gri gözleri. Zarifliğiyle hizmetçiler bile büyülenmişti."

Polly anlattıkça içimde adet sancısından daha keskin bir acı hissediyordum. Gece yanımda olup bana ilgi göstermesinin bir anlamı olmadığını kendime söylemiştim ama duygular öyle tuhaftı ki hakkım olmayan hayalleri kulağıma fısıldıyordu. Polly tüm bunları anlattığı için minnettardım. Bu sayede ne kadar aptal olduğumu anlamıştım.

Mevkisi bu kadar yüksek olan bir adamın bana ilgi duyması işin sonunda benim kötü itibarımın daha berbat bir hal almasına neden olurdu. En azından Helena'nın geriye kalan gururuna dört elle sarılıp onu korumalıydım.

Sıcak çikolatadan sonra Polly kahvaltıyı odama getirebileceğini söyledi ama bunu reddettim. Karnımın ağrısı biraz olsun geçtiğine göre insanların içine çıkmak istiyordum. Onun yardımıyla giyindim. Tuhaf bir ağırlığa neden olan bezi iç çamaşırıma yerleştirmeyi unutmadım. Giydiğim kıyafetlerin şöyle bir garantisi vardı ki kanamam asla dışarı taşıp beni rezil etmezdi. Bu düşünce kıkırdamama neden oldu. Neyse ki Polly duymamıştı.

Dük ile Beş ÇayıWhere stories live. Discover now