ON YEDİNCİ BÖLÜM

6.1K 798 158
                                    

Bahar sabahı sıcak olmasına rağmen çalışma odasının şöminesinde dizili odunlar yanmadan duruyordu. Dük boyun bağını sanki sıcaklamış gibi hafif çözmüştü. Ben ise ince elbisemle üşüyordum. Yün şalımı alabilmeyi dilerdim.

Belgeyi alarak oturduğum koltukta arkasına yaslanmış, beni izleyen dükü görmezden gelerek okumaya çalışıyordum. Bu benim için oldukça zordu. Maddelere dikkat ederek okuduğumda anlaşmanın tamamen benim yararıma yönelik yapıldığını gördüm.

Dükün yalancı nişanı olarak geçirdiğim sürede birçok lükse rahatlıkla ulaşabilecek, üstelik anlaşma bozulduktan sonra da bu eşyalar benimle kalabilecekti. Edward'a yüklü bir miktarda para ve bana da nişanlı geçireceğimiz her ay olmak üzere maaş bağlanacaktı. Kendimi iyice işe giriyormuş gibi hissetmeye başladım.

Dük evlilik için karar verdiğinde imzaladığımız belgede geçersiz sayılacaktı. O zamana kadar birçok yarar elde edecektim. Tek yapmam gereken dükün nişanlısı olarak ortalıkta gezinmek olacaktı. İş basitti. Sadece bu sürede adamın davranışlarından etkilenip ona kapılmamam gerekecekti. Bunu yapabilir miydim? Emin değildim ama deneyecektim. Onun cazibesine karşı koymanın bir yolunu bulacaktım. Bir adam her şeyiyle kusursuz olamazdı. İğreneceğim bir özelliği mutlaka vardı. Belki ayakları çirkindi, ya da kişisel temizliği yoktu. Tamam, kötü kokmuyordu. Bu zamana göre dişleri düzgün ve beyazdı. Görünüşünden bahsetmiyorum bile. Horluyor olabilirdi. Gerçi bu adamın yanında yatmak sabaha kadar horlasa bile oldukça güzel sayılırdı.

Evet kendimi cazibesine karşı korumama gerek yoktu. Düşüncelerime bakılırsa çoktan kapılmıştım bile. Her zaman kalbimi kıracak adamı bulma özelliğim vardı anlaşılan.

Madem sahte nişanı istiyor ve elini cömert tutuyordu bende verileni almak için geri durmayacaktım. Kalbim kırıldığında en azından maddi durumu daha iyi bir kadın olabilirdim. Burada mahkum kalırsam evlenmeyecektim. Tek yaşamak içinde paraya ihtiyacım olacaktı.

Masanın üzerindeki tüy kalemi alıp imza atacağım sırada durdum.

Masanın diğer tarafında beni dikkatle izleyen dük dirseklerini masaya dayayarak eğildi. "Ne oldu? Hoşuna gitmeyen bir durum mu var?" diye sordu.

Hayır, aklıma takılan bir madde yoktu. Sadece Helena'nın imzası yerine kendi imzamı atmak üzereydim. Bir an Helena'nın hafızasını kontrol ettiğimde onunda bir imzası olmadığını fark ettim. Kadının bir hakkı olmadığı bu zamanda kişisel imzasının olmaması normaldi. Resmi anlaşmalarla işi yoktu. Bu yüzden mektupların altında kullandığı isim imzasını kullandım.

Kağıdı düke uzatırken sakin görünmeye çalışıyordum. "İmzaladım. Umarım bu anlaşma iki taraf için yararlı olur." Edward bu duruma ne diyecekti acaba? Bütün sosyetenin şaşıracağı kesindi. Gözde bekar dük ve gözden düşmüş baron kızı. Harika bir dedikodu malzemesiydi. Eğlencenin az olduğu bu zamanda uzun süre konuşulacağını biliyordum.

Dükte kendi isminin altına imza atarken güldü. "Sizin için daha yararlı olacağı kesin. Üstelik eski nişanlınızı artık unuttuğunuzu da göstermiş olacaksınız." Kağıdı çekmeceye koyup kilitlediğinde bana baktı. Mavi gözleri araştırır gibi bakıyordu. "Hem benim ilgim onun aklını başına getirebilir kim bilir?"

Onun söylediği ihtimal karşısında kahkaha atmaktan kendimi alamadım. "Bir solucana ihtiyacım olursa Dük Winchester bahçedeki çiçek diplerini kazmayı tercih ederim." William denilen adam daha da itici geliyordu. Karşımdaki adam sanki bir güneş gibi diğerlerinin çirkinliğini gözlerime sokuyordu adeta. Güneş çarpmasının başka bir versiyonunu yaşamaktan endişelenmeye başlamıştım.

Benim cevabım dükün hoşuna gitmiş gibiydi. Gülümsemesi genişlerken etkilenmemeye çalıştım. Güldüğünde dudaklarının kenarı tıpkı gözlerinin kenarı gibi kırışıyor, diğer centilmenlere göre koyu olan teninde dişleri parlıyordu. Mavi gözleri gür kirpiklerinin arasından parladığında nefes alışverişimin hızlandığını hissediyordum. Bir gülümseme adamı bu kadar etkileyici yapmamalıydı.

Dük ile Beş ÇayıWhere stories live. Discover now